27 Aralık 2020 Pazar

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ


MAHMUD İLE YEZİDA

YAZAR: MURATHAN MUNGAN

 🗝️Yüreğime soluk yetiştiremiyordum. Orada yığılıp kalmaktan korktum.
/
Syf;21
______
🌟"Mahmud ile Yezida" güzel bir yerli tiyatro eseri. Kitap okuma serüveninize arada bu tarz kitapları sıkıştırarak zihninize farklı bir nefes aldırabilirsiniz 🤗
Kitabımız Mezopotamya'da harmanlanmış Müslüman bir delikanlı ve Ezidi bir genç kızın imkansız aşkını anlatıyor. Farklı kültür, farklı bir tarz...
Kitap ile  takip ettiğim güzel bir sayfada tanışma fırsatı buldum ve çok dikkatimi çekti. Gerçek anlamda merakımı karşılayan bir kitap oldu. Okumak isteyenler için keyifli okumalar dilerim 📚🌿


Devamını Oku ...

25 Aralık 2020 Cuma

HASTALIK İKSİRİ

     Merhaba sevgili kitapvekalem okurları bu soğuk kış günlerinde içinizi ısıtacak şifalı bir tarifle karşınızdayım. Sizde çok ciddi durumlar haricinde ilaç kullanmayı sevmeyenlerdenseniz "Hastalık İksiri" tam size göre...

      Yaptığım araştırmalar sonucunda bu tarifin İbn-i Sina tarafından yüzyıllar önce öksürük tedavisi için kullanıldığını öğrendim.

     Benimde bizzat deneyimleyip çok memnun kaldığım bir tarif oldu. Sizlerde soğuk algınlığı, grip, boğaz ağrısı gibi hastalık durumlarında evinizde bu tarifi rahatlıkla uygulayabilirsiniz.


GEREKLİ MALZEMELER 

     • 1 YEMEK KAŞIĞI BAL

     • 1 YEMEK KAŞIĞI SİRKE

     • 1 YEMEK KAŞIĞI LİMON 

     • BİR TUTAM TARÇIN 


YAPILIŞI 

      Malzemeleri  orta boy bir fincana alıyoruz üzerine sıcak suyu ekleyip karıştırıyoruz. 

      Hastalık İksirimiz hazır deneyecekler için şimdiden Afiyet Şifa Olsun. :)


Devamını Oku ...

19 Aralık 2020 Cumartesi

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ


İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK 

YAZAR: İSKENDER PALA


🗝️MUSUL ÇESMESİNDEN SU İÇMEK


Musul'da, Yunus Nebi zamanından kalma bir çeşme varmış. Suyundan içen masumlara şifa, zalimlere zehir olurmuş. Ne zaman şehre bir zalim vali gönderilse, halk bir müddet sonra onu götürüp bu çeşmeden su içirir ve birkaç günde göçürterek zulmünden kurtulurmuş. Musul'un zarif kişizadeleri arasında, zalimlere karşı "İçtiğin Yunus Nebi çeşmesi ola" demek bir darbımesel olmuş. Garip olan o ki zalim valilerin hepsi, bu sözü nezaketle söylenmiş bir dua sanıp "Allah razı ola" cevabını verirmiş. Dilimize Osmanlı kültüründen yansıyan bu deyim de zalim yöneticiler hakkında hâlâ kullanılmaktadır.

/Syf; 162


🌟Bugün farklı bir tarzı olan kitap ile geldim sizlere. 

"İki Dirhem Bir Çekirdek"; anlatımı güzelleştirmek, bir fikri bir düşünceyi etkili kılmak amacıyla kullanılan 'deyimleri' konu almıştır. Kulağımızın aşina olduğu, sohbet arasında duyduğumuz yada ilk defa duyduğumuz deyimlerin nasıl oluştuğu güzel ve öz bir şekilde anlatılmış. Ben okurken keyif aldım. Okumak isteyen ve merak edenler için tavsiye ediyorum🤗 Keyifli okumalar dilerim 🌿


 

Devamını Oku ...

12 Aralık 2020 Cumartesi

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ


PERVANE

YAZAR: ŞÜKRÜ ERBAŞ


🗝️Düştüğünü bir gün öğrenecek 
Kalabalık onu söndürmezse 
O kalabalığı söndürecek 

Sayfa; 63

______________

🌟Keyifli bir şiir kitabı tanıtımı yapmak istedim bugün. Her şiirden bir dize alabiliyor insan, kendine. Fon müziği eşliğinde okuyup daha keyifli hale getirebilirsiniz (dipnot🤓) 

İyi okumalar ve kitaplı günler diliyorum 🌿

Devamını Oku ...

9 Aralık 2020 Çarşamba

ÖZ VE SÖZ

 


     Instagram Sayfamızı da takip edenler bilirler; Öz ve Söz kısmında paylaşımını yaptığımız haftalık hikayelerimizi (insta story), ilgili konuları ile beraber irdelemeye devam ediyoruz. 

        Sayfamızda bulunan hikayenin ilki hatırlarsanız Alâk Suresi'nin ayetleriydi. Yani Kur'an-ı Kerim'in vahiy yoluyla, peygamberimize, büyük meleklerden olduğuna inandığımız Cebrail aleyhisselam aracılığıyla aktarılan ilk 5 ayetini barındıran Sûre...

         Tamamlanmış vahiylerin kitaplaştırılmış haline ise Kur'an-ı Kerim diyoruz. Daha öncesinde okumayanların bir şekilde okumasını -şiddetle değil- iyilikle okumasını tavsiye ediyor ve öneriyoruz. Yaz, Oku, Yaşa, Yaşat demeye devam ediyoruz.

       Kur'an yapısal olarak 114 Sûre'den oluşur. Sûreler genellikle içerdiği konulardan birine verilen isimlerle anılırlar. Her bir sûre, 'ayet' adı verilen bölümlerden oluşur. Ayetlerin uzunluğu bir kelime ile bir sayfa arasında değişir. Kur'an'ı oluşturan 30 eşit parçadan her birine ise 'Cûz' deniz. 

      Ele aldığı konular ise yaşamın her yönü ve herşeydir. Her beyin, her kalp ve her fikir kendine göre bir şeyler bulabilir. Üzerine düşünülmesi gereken bir çok kıssa ve öneriler ile beraber, İslam ile teslim olan ve inanarak düşünen Müslümanlar için hayatı, temelden bütüne, huzura erdirecek emir ve yasaları da içerisinde bulundurur.

      Yaratıcıdan yaratılanlara, peygamberimiz Hazreti Muhammed'in kalbine aktarılmış ve anlayacağımız şekle sokulmuş, Allah kelâmlarından oluşan bu eşsiz kitabın, okunmadan geçilemeyecek kadar büyük bir öneme sahip olduğunu, okuduktan sonra daha iyi anlayacağınızı düşünüyoruz. 

        Sıhhatli ve hayırlı okumalar diliyoruz...

Devamını Oku ...

6 Aralık 2020 Pazar

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ


📜ROVERANDOM📜 

YAZAR: J.R.R TOLKIEN 🖋️


🌟Kitap; Rover ya da daha sonra tanındığı gibi “Roverandom” isimli köpeğin, maceraları sırasında bir kum büyücüsü, korkunç bir ejderha, denizdeki kral ve Aydaki Adam’la karşılaşmasını ve türlü türlü maceralarını anlatıyor. Zekice örülmüş̧ ve kelime oyunlarıyla bezeli Roverandom’un, başta Hobbit’le aynı sene, 1937’nin Ocak ayında basılması planlansa da yayıncılar bir devam kitabı istediğinden eser yayımlanamamıştır. Tolkien bunun yerine Yüzüklerin Efendisi’ni yazmaya başlamıştır. Roverandom ise nihayet 1998 yılında yayımlanmıştır.
...
1925 yazında Tolkien ailesi Yorkshire kıyısına Filey kasabasına tatile çıkarlar. Bu tatil Tolkien’in Oxford’da Rawlinson ve Bosworth Profesörü olarak atanmasını kutlamak içindir. Bu öykü, henüz 5 yaşlarında olan ortanca oğul Michael’ın çıktığı bir yürüyüşte oyuncak köpeğini kaybetmesi ve ailesinin tüm aramalarına rağmen köpeğin bulunamaması üzerine Tolkien’in Michael’ı avutma çabasıdır. Tolkien'in yazdığı ilk çocuk hikayesidir. Kısa ve keyifli bir kitap. İyi okumalar dilerim 🌿


  

Devamını Oku ...

29 Kasım 2020 Pazar

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ


 İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ📜

YAZAR:CHARLES DİCKENS

🗝️"...Bu açıdan birbirimize benzemiyoruz. Hatta hiçbir açıdan benzemediğimizi düşünmeye başladım.” 
Syf;106

🌟İki Şehrin Hikayesi, Fransız Devrimi'ne doğru giden süreç içerisinde Paris ve Londra'da yaşananları konu alan bir 19. yüzyıl romanı. Dickens, bu iki şehrin insanlarını, hayat şartlarını, aşklarını kendi gerçekçiliğinin süzgeçinden geçirerek anlatıyor. Zamanının Paris'ine, Londra'sına götürüyor...

Keyifli okumalar diliyorum 🌺🤗

Devamını Oku ...

24 Kasım 2020 Salı

YENİ BİR ŞİİR


Selam Olsun

Selam olsun okuyup okutana,
Gözetip kollayana,
Mum olup parlayana, 
Işık saçarak eriyene, 
Geleceği inşa edene, 
Akla ve kalbe dokunana, 
Tohumları ekene, 
Fidanları sulayana, 
Ağlayanla ağlayana, 
Düşünmeyeni düşündürüne,  
Talebeyi fidan, bilgiyi tohum bilene...
Selam olsun sahiden Öğretmen olanlara...
Yazana, 
Okuyana, 
Yaşayana, 
Yaşatana...
Selam olsun tüm Öğretmenlerimize...

Ekrem DEMİRKOL




 

Devamını Oku ...

19 Kasım 2020 Perşembe

YENİ BİR ŞİİR

 



KASIM

Senin gitmeni bekledim ey karanlık! 
Yıllarca beklediğim özleme, 
Güneşi katmak istedim. 
Söyleyeceklerim öyle uzunca değil ki, 
Dinleyeceklerin basit... 
Üşüdüm...
 Güneşi özledim.
Sevdiğimin peşinden koşarken,
 Islanan bedenimin kurumasını bekledim 
Öyle uzunca değil ki istediklerim;
Daha dün ektiğim 
Papatyanın falına bakacak kadar büyümesi,
Sevdiğim insanın gözünde kendimi görebilmem...  
Belki de bir çocuk yetiştirebilmem... 
Hayal gücünden yoksun, 
Âmâ işte bekleme dedim. 
Sen ise karanlık dedin. 
Öyle defalarca tekrarlanacak bir sözüm yok. 
Üşüdüm işte... 
Hem, 
Varlığının zerresi bile tesir etmiyor yokluğun karşısında. 
Hem ben öylece büyüdüm çocuk!
Defalarca bekledim ve defalarca bekleyebilirim.
Daha ölmedim ki ben... 
Aldığım her nefes bir zerreni götürse, 
Canını yaktığım her bir vücudumun parçası, 
Firdevs cennetinden uzaklaştırsa, 
Ben hâlâ arafı düşünürüm. 
Benim söyleyeceklerim basit, 
Senin anlayacakların anlaşılmaz! 
Öylece büyüyeceğim,
 Öyleyse düşleyeceğim Seni...
Ne Sen'de kalmış, 
Ne Sen'den gidecek...  
Hep bir sonbahar hüznü olacağım.
Ne yaşadığım belli olacak, 
Ne de yaşamadığım... 
Belki Kasım'da yağan ilk yağmurla, 
Belki de doğan ilk güneşle hayat bulacağım... 
Ne Sen'den gideceğim,
 Ne de Sen'de kalacağım... 
Öylece düşleyeceğim doğacak sabahları. 
Anlayışında olacağım,
 Anlayışsızca...
Ne senden hür, ne de senden bağımsız 
Öylece gideceğim...
Ve sen!
 Bütün bunları bildiğin halde, 
ÖYLECE GİDECEKSİN...

Gökhan DEVECİ


Devamını Oku ...

12 Kasım 2020 Perşembe

YENİ BİR ŞİİR



                                                              SENSİZLİK

Üzülmüyorum artık, seni kaybettiğime, 

Alışıyorum inan! 

Zamanın içten içe beni hissizleştirmesine. 

Aramıyorum yok... 

Yüzünü görünce mutlu olmayı, sebepsizce... 

Sil baştan da yapmıyorum. 

Uğraşmıyorum izleriyle. 

Yırtıp atmak gerekliymiş meğerse 

Tabi, ben beni bu yazdıklarıma inandırabilirse 

Bak! yine anlatıyorum her şeyi,

Sensizliğe...

                                                                Turgut Reis YILMAZ 


 



Devamını Oku ...

DÜNYA ÜZERİNDE BİLİNEN İLK KÜTÜPHANE



NİNOVA SARAY KÜTÜPHANESİ 
      M.Ö.2000 yılında kurulan Mezopotamya uygarlıklarından biri olan Asurlular tarafından yapılmıştır. Kaynaklara göre Asurluların son kralı Aşurbanipal zamanı M.Ö.626 yılında Asur'un başkenti Ninova kentinde kurulan kütüphanenin kalıntılarında şuana kadar 30 binin üzerinde yazılı tablet bulunmuştur. Burada keşfedilen en önemli eserler arasında hepimizin bir şekilde duymuş olduğu Yaradılış ve Gılgamış Destanı bulunmaktadır.

           Bununla birlikte, kütüphanede atasözleri, sözlükler, mitolojik hikayeler, tıp yazıları, kanunlar, ticari belgeler, mektuplar, dualar ve büyüler gibi çok çeşitli eserler bulunmaktadır. O zamana göre dev bir arşiv gördüğü aşikar. Kütüphanenin ilk kalıntıları 1850 yılında, Musul civarında, İngiliz asıllı Austen Henry Layard öncülüğünde yapılan kazılarda keşfedildi ve sonrasında 20 bin civarı tablet İngiltere'de bulunan British Museum'a taşındı. 

Devamını Oku ...

9 Kasım 2020 Pazartesi

Dünya'da Bilinen İlk Kitap-Yazı

 

Çivi Yazısı   

        Belki çok azımızın merak ettiği ve bir çoklarının da şimdi aklına gelecek bir bilgi paylaşımında bulunarak birlikte öğrenmeye devam edelim. Dünyada gelmiş geçmiş ilk kitap hangisidir? 

     Zor bir soru gibi durmuyor ancak cevabı biraz zor aslında. Çünkü tarihteki bilgiler, özellikle 1000 sene öncesinden geriye gidildikçe, günümüzde keşfedilen bilgiler ile sürekli değişebiliyor. Ancak şuan elimizdeki bulgulara bakacak olursak da biraz fikir sahibi olabiliriz. Tabi ki şimdilik...Öncelikle Kitap olarak neyi baz almalıyız? Kitap kavramını nasıl belirliyoruz? Keşfimiz sonucu bildiğimiz şuanki bilgiler ne derece doğru? Veya belki de yüzbinlerce yıl önce yok olmuş ve hiç somut olarak keşfedemediğimiz muhteşem medeniyetler vardı. Hepsini sonra düşünürüz tabi. 

      Gelelim ilk kitap hangisi konusuna...Şuanki manada kapaklı ve bir kaç sayfadan oluşan bildiğimiz ve ulaşabildiğimiz bir kitap keşfi yapıldı(Diamond Sutra-MS.868). Ancak elimizde kitapların tarihi olarak kabul edebileceğimiz daha eski somut kaynaklar da mevcut. Mesela tabletler, parşömenler, papirüs ruloları...Sırasıyla hepsini sonraki yazılarımızda irdeleyeceğiz elbette. Şuan için biz bir açılış mahiyetinde 'Arkaik Çivi Yazısı' ndan bahsedelim.  

     Evet çoğumuzun duyduğu çivi yazısı...Çivi yazısı diyerek geçmeyelim, insanlık için müthiş olaylar zincirinin büyük bir öznesidir kendisi. Şuan için yazının icadı Eski Sümer uygarlığının ellerinden çıkmış gibi duruyor. Sümerler, günümüzden yaklaşık 5500 yıl önce medeniyet oluşturarak yaşamını sürdürmüş olan Mezopotamya bölgesi uygarlıklarından birisidir. Sümerler, M.Ö. 4000-2000 yılları arasında, şimdiki Irak'ın güney kısmına denk gelen topraklarda yaşamışlardır. Tabi ki aynı zaman sarmalı içerisinde, birbirinden -muhtemelen- habersiz şekilde yaşayan farklı uygarlıklar da vardı dünya üzerinde. Mesela Mayalar, İnkalar ve Aztekler...Onlar da bağımsız olarak kendilerine has yazı sistemleri geliştirmişlerdi. Ayrıca Eski Mısır Uygarlığının, Sümerlerin çivi yazısını icadından tahmini bir kaç yüzyıl sonrasında 'hiyeroglif' yazısını oluşturdukları da biliniyor.  

 



   Dönelim Çivi yazımıza...Bulabildiğimiz ilk yazılı dil arkaik çivi yazısıdır. Piktografik bir dili olan bu yazı, tabletler üzerine işlenerek aktarılabiliyordu. E tabi, dönem şartları gereği...herkesin bir e-kitap cihazı falan bulunmuyordu. Neyse e-kitap konusuna daha çok yolumuz var, ona sonra değiniriz pardon. Piktografi ne demek diye soranlar için de google ile bile uğraşmalarına gerek kalmadan kısaca bahsedeyim:               İnsanlar, bir eşyayı, bir objeyi, bir yeri, işleyişi, kavramı vs. resmetme yoluyla her birini temsil eden semboller seçmişler ve birbirlerine aktarmaya çalışmışlardır. Yani temsili ve grafiksel çizimler ile, semboller ile kullanılan bir anlatım biçimidir denilebilir.  Bilin bakalım Sümerler yazıyı neden icat etmiş. Aşklarını ifade etmek için mi? Dinlerini daha güzel sonraki nesillere aktarabilmek için mi? Yok hayır. İnsanların birbiriyle iletişim kurma amaçlarından biri de Aşk ve Sevgiden sonra ticaret idi. Hala öyle sanki...Hatta şu günlerde öncelik gibi.  

 


        Neyse, Sümerler yazıyı icat ederek, gelişen uygarlıklarında artış gösteren sosyal ve ekonomik etkileşimi kontrol altına almaya ve kolaylaştırmaya çalışmışlardır. Yani yerleşim arttıkça tarım üretimi artmış, üretim arttıkça ticaret artmış ve haliyle alışveriş faaliyetleri kayıt altına alınması gerekecek düzeye ulaşmıştır. Evet, maalesef insan medeniyetleri, çoğunlukla ya paradan ya savaştan dolayı kendini geliştirme çabasına girmişlerdir. Bu da ayrı bir konu olarak ilerleyen zamanlarda acizane irdelenecektir. Tekrar gelelim çivi yazımıza. Bu yazının, taşların ve tabletlerin üzerine işlenmesiyle sonsuzluğa ulaşması için muhafazası sağlanmaya çalışılıyordu. Zamanla geliştirildi, sembollerde artış sağlandı ve daha fazla kavramın ifade edilmesine olanak sağlanarak, insanın asıl cevheri olan soyut dünyanın aktarımının kapılarını araladı. Soyut kavramlar için de semboller kullanılmaya başlandı. Resimlerden işaretlere kadar semboller arttıkça yazının da şekli değişti, evrildi. 

       Sonrasında Çivi yazısı, Sümerlerden diğer Mezopotamya uygarlıklarına, Anadolu ve İran bölgelerine sıçradı. Uzun bir süre de birçok halk, çivi yazısı olarak kullanmaya devam etti. Kendi yaşadığı coğrafi ve kültür durumlarına göre de insanların  birbirlerinden farklılaşarak, kullandıkları yazı sistemlerini değiştirmeleri sonucu da günümüze kadar dallanmıştır. Yazı, elbette ekonomik kaygıların sonrasında farklı alanlarda da kullanılmaya başlandı. Kültürel olarak kategorize edilirse hikaye anlatımına da geçildi diyebiliriz.  Bilinen ilk yazılı hikaye ise Gılgamış Destanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha evvelki paylaşımlarımızda bahsettiğimiz üzere Asurlular tarafından yapılmış Dünyanın bilinen İlk Kütüphanesi olan Ninova Saray Kütüphanesi'nde bulundurulmuş bu hikaye, Uruk hükümdarı olan Gılgamış(Gilgamesh) 'ın mitolojik hikayesini anlatmaktadır. Kitap veya Kitabe olarak kabul eder isek işte böyle bir kitap serüveni var diyebiliriz. Elimizde tuttuğumuz güzel resimli ve kapaklı üretilen sayfalardan oluşan kitaba yolculuğumuz sırasıyla devam edecektir. Sıradaki konumuz için takipte kalabilirsiniz. 

 


       Evet bildiklerimiz, bulduklarımız bu asırda şuan için bunlar. İleride başka bir keşif yaşanır da karbon testi sonucu daha eski olduğu ispatlanan bir yazı sistemi bulunursa mutlaka birbirimizi haberdar edelim...

           Not : Bilgilendirme yazımız derlemelerden, araştırmalardan ve yorumlardan oluşturulmuştur. 

Devamını Oku ...

27 Ekim 2020 Salı

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ


HAM'Lİ ÇİFTÇİ GILES

YAZAR: J.R.R TOLKIEN


🌟 "Tolkien Mirası" setinin okuduğum ikinci kitabı📙🤓

Kitap; yazarın 'Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi' arasında yazdığı bir masal kitabı. Bu tarzı okumayı seven yetişkinlere ve çocuklara hitap edebilecek kadar güzel diyebilirim. ✔️

Kitabın kurgusu, bir çiftçinin başından geçen olağanüstü olaylar üzerine. Dev, ejderha ve çiftçi arasında geçen hayal gücü dolu bir macera. 
Merak edenlere, tek solukta okunabilecek bir kitap. Keyifli okumalar dilerim
 🤗


 

Devamını Oku ...

24 Ekim 2020 Cumartesi

TOMBİT VE MACERALARI - PARÇA 6

  


                                                   KİBRİT OKULU

     Arkasını dönüp baktığında yan sınıftan Mumi’nin kendisine gülümseyerek koştuğunu gördü. Çok hızlı bir şekilde yürüdüğünü ancak o anda anladı. Durdu ve Mumi’nin yanına  gelmesini bekledi. Mumi ile çok samimi sayılmazdı ancak arkadaşı Sırık ile ortak arkadaşları olduğu için arada bir de olsa beraber vakit geçirdikleri olurdu. Turuncu başı ile birlikte sevimli turuncu gözleri de vardı Mumi’nin ve kasabada alışılmadık isimlere sahip nadir kibritlerdendi. Sevimli ve akıllı bir kız kibritti. Kısa sürede onu bekleyen Tombit’e yetişti.

       “Ne kadar hızlı yürüyorsun böyle. Yol ayrımından beridir yetişmeye çalışıyorum sana ya.” dedi Mumi nefes nefese.

       “Şey, fark etmemiştim, öyle düşünüyordum. Okula da geç kalmayayım dedim, öyle…”

     “Yanında kimse yok, şaşırdım açıkçası.” diye sorgular şekilde baktı Tombit’e. Bir yandan da yürümeye başlayarak yola devam ettiler.

      “Evet, öyle denk geldi, biraz erken çıkmışım sanırım.” dedi Tombit düşünmeden. Pek de olanları anlatmak istemediği halinden belliydi.  Hem bu garip ve basitmiş gibi görünecek olayı nasıl anlatabilirdi ki…

     “İyiymiş... Sanırım acil işin vardı okulda öyle mi?”

     “Yok hayır, yani aslında evet, Sırık ile buluşmam ve görüşmem lazım.” diye geçiştirdi hızlıca Tombit. “Bu arada yol ayrımından öncesinde mi oturuyorsun?” diye sordu Mumi’ye.

     “Evet, Sırık ile evlerimiz yakın. Evlerimizin arasında sadece eski bir dev makinası var.”

       “Dev makinesi mi?” diye şaşkınca sordu Tombit.

       Mumi kıkırdayarak, “Evet, terkedilmiş bir makine. Paslı mı paslı, çalıştığını pek sanmıyorum. Ne işe yaradığını pek bilmiyorum açıkçası ama Sırık, senin bunu çözebileceğini söylemişti. “ 

      “İyi ama ne zamandır var o makine orda? Ben kaç defa geldim Sırık’ların evine ve orda öyle bir şey hatırlamıyorum. “ diyerek şaşırdığını belli etti Tombit.

      “Emin misin? Belki üzeri örtülüydü bilemiyorum. Yani ben de belli belirsiz orda çalılık falan hatırlıyorum ama. Neyse…Sen iyi misin? Biraz solgun gözüküyorsun sanki?” dedi Mumi yüzüne dikkatlice bakarak.

    “Şey, biraz, iyiyim aslında, bilmiyorum tam ama iyiyim galiba.”

      Mumi dudağını büzerek Tombit’e yan yan ve endişeli gözlerle bakarak, “Tammam o zaman…Sanırım uykusuzluktur.” diyerek konuyu kapatması gerektiğini düşündü.

       Biraz daha yol aldılar ve bu süre boyunca ikisi de hiç konuşmadı. Tombit, içinden düşüncelere dalmıştı ve ‘keşke hiç kimseyle karşılaşmadan yoluma gitseydim’ diye düşünürken, Mumi sessizliği tekrar bozdu:

       “Eee, şey, nereye gidiyordun?”

        “Okula…”

        “???...”

        “Okul yolu değişti de benim mi haberim yok acaba Mumi?”

        “Bildiğim kadarıyla değişmedi. Ama tamaaam, anladım, ben seni tutmayayım istersen.” diye muzipçe gülümsedi Mumi.

       “Anlamadım?” dedi Tombit şaşkın şaşkın.

       “Yani sanırım okulu asacaksın ve önemli biriyle buluşacaksın sanırım, ben seni tutmayayım, öğretmenlere de söylemem korkma.”

        “Ne? Yok, hayır ne buluşması?”

        “Dönem sonu sınavlarına girmemeyi bile düşünmeni gerektirecek biriyse önemli biri olmalı dedim. “ dedi Mumi. Anlayışlı bir tavır takındığını belli eden bir yüz ifadesiyle,  “Haksız mıyım?” diye de ekledi.

       Bir anlık sessizlik oldu. Tombit ağzı açık şekilde, bir yöneldiği yola, bir öteki yola bakıp durdu. İşaret parmağıyla yönelttiği yolu göstererek,

      “Bi dakka, bi dakka Mumi! Sana yetişemiyorum, sanırım uykusuzum ve biraz da başım ağrıyor. Öncelikle kimseyle buluşmayacağım hayır. Okulu da asmayacağım ve sınavlarıma da girmeyi istiyorum. Okul yolu, bu yol ayrımındandı diye aklıma geldi nedense bir anda.”

       Tekrar bir şey diyecekmiş gibi oldu. Vazgeçti. Omuzları aşağı düştü, gözlerini anlık kapayarak başının arkasını kaşıdı ve pes edercesine, “Ben en iyisi seni takip edeyim Mumi.” dedi.

     “Erken çıktığımıza değsin o zaman, hadi gidelim öyleyse.” dedi Mumi. Belli ki rahatsız olmuştu ve Tombit ile karşılaşmaktan pişmanlık duymaya başlamıştı. Hislerini de ayıp olmasın diye belli etmemeye de çalışıyordu ama Tombit anlayabiliyordu elbette.

      Tabi ki onu suçlayamazdı. Bugün uyandığından beri kendi kendisini bile anlamakta güçlük çekiyordu. Garip davrandığını ilk elden yine kendisi şahit oluyordu elbette. Ama neden?

      Bugün neden diğer günler gibi değildi? Hasta mı olmuştu? Hayır, genel olarak gayet sağlıklı hissediyordu. Evden mutsuz ve farklı ayrıldığı için miydi? Hayır, onun etkisi daha farklı duygularını kırpıştırmıştı. İyi ama neden?

      Tombit düşüne düşüne, Mumi de sıkıla sıkıla yol alırlarken okul tabelasının önüne geldiler sonunda.

      “Benim gitmem gerekiyor, arkadaşlar bekliyordu da…” diyerek rahatlamış şekilde bahçeye doğru koşturdu Mumi. Uzaklaşırken de “Görüşürüz Tombiiiit, sınavda başarılar.” diye de ekledi.

       Biraz gecikmenin ardından, “Tamam, saol, şey, teşekkür ederim, görüşürüz Mumi.” diye zar zor seslendi Tombit de.

      Bahçede gruplar halinde arkadaşlarıyla takılan genç kibritlerden bazıları garipsercesine Tombit’e ve arkadaşlarının yanına doğru koşuşturan Mumi’ye bakarak, aralarında fısıldaşıp, Tombit’e göre çok aptalca gelen -çaktırmadan konuşmaya çalışmak- gibi bir vaziyete büründüler.

     Ama Tombit bunları umursamadı. Yine kafasını karıştıran bir durumla karşılaşmaktan korkarcasına fazla düşünmeden okul binasına ve bahçesine baktı. Evet, sanırım bir sorun vardı. Ne garip! Sorunsuz bir gün olmayacağa benziyordu.

      Bahçede takılan kibritler, pencerelerden bakan öğretmenler, diğer okul çalışanları…Hepsini tanıyordu, bu noktada bir sıkıntı yoktu evet ama…

      “Sanırım kafayı yiyorum!” diye afalladı Tombit.

      Okul binası bambaşka bir yapıydı. O bildiği kendi okulu değildi. Okulun bahçesi de öyle…Tamamen değişik tarzdaydı. Eski okulu, üç tane genç ağacın tam ortasında kalıyordu ve taş ile odunlardan oluşan hoş bir yapısı vardı. Bahçesi de okulun etrafında, gene üç genç ağacın arasında sınırlanmıştı. ”Nasıl yani ya?” diye sesli olarak söylendi Tombit. 

     Şimdi karşısında duran okul binası ise kesilmiş bir ağacın kütüğüydü. Evet bildiğin bir kütük. Kökleriyle halen toprağa tutunan devasa bir kütük…Muhtemelen çok geniş ve yaşlı bir ağacın kesilmesi sonucu bu haldeydi.

     Bir baş ağrısı, sızı daha…Tombit gözlerini bir anlığına kapadı ve devasa bir arazide devler tarafından kesilmiş, hayattan koparılmış yüzlerce kök ve kütük kabilesi gördü. Sanki dejavu yaşamış gibi hissetti ama hafızasında çakan şimşekler daha öteye ulaştıramadı onu.

        Gözünü tekrar açtı ve evet bildiğin okul binası kesilmiş dev bir ağacın kütüğüydü. Köklerin toprak üstünde kalan kısımlarında pencereler, süslemeler ve işlemeler vardı. Her biri bahçeye açılan kalın kök koridorlarıydı. Ortadaki gövdede birleşiyorlardı. Kütük kısmı ise içi oyulmuş şekilde yapılandırılmıştı. Kabuk kısmı ise pencereler ve kütük mantarlarından oluşan teraslar ile bezeliydi. En üstünde ise çalıdan korkuluğu olan geniş bir çatı terası vardı. Üç katlı bir kibrit okuluna dönüşen kesilmiş bir ağaç…Etrafındaki bahçe ise kütüğün etrafını saran ince köklerin oluşturduğu bir çember şeklindeydi.

       Aklını mı yitirmişti Tombit? Neler oluyordu? Kendisine bir şey oldu da ona kimse çaktırmıyor muydu yoksa? Bu durumu anlamalıydı. Anlamak için araştırmalı ama kimseye de belli etmemeliydi.

       Evet kesinlikle kimseye -dostlarına bile- çaktırmadan yavaş yavaş öğrenecekti kendisine veya etrafına neler olduğunu.

       Ama önce herkes gibi ‘normal’ davranmalıydı. Ondan da önce arkadaşlarını bulmalıydı.

 

                                                   >>> DEVAM EDECEK >>>


Devamını Oku ...

18 Ekim 2020 Pazar

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ


İLBER ORTAYLI SEYAHATNAMESİ

🖇️İlber Ortaylı, kitabında birçok ülkeyi ve ülkelerin önemli merkezlerini çok akıcı, merak uyandırıcı ve detaylı bir şekilde dile getirmiş. 👏🏻
Normalde tarzı bu yönde olan kitapları okurken yavaş ilerleyebiliyorum ama  kitapta hiç o durumu yaşamadım. Okudukça, araştırmak ve keşfetmek keyifli geldi. Oldukça çok yönlü ve detaylandırılmış bir kitap.
 
Belki keşfetmeyi hayal ettiğiniz bir ülkeye yer verilmiştir. 
🤓
Keyifli okumalar dilerim 📗🤗

 

Devamını Oku ...

7 Ekim 2020 Çarşamba

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ



HUZURSUZLUK 

YAZAR: ZÜLFÜ LİVANELİ

🌟Harese nedir, bilir misin oğlum?
Arapça eski bir kelimedir.
Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir.
Harese şudur evladım:
Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan
üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür;
o kadar dayanıklıdır yani.
Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır.
Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar.

Keskin diken devenin ağzında yaralar açar,
o yaralardan kan akmaya başlar.
Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider.
Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına
doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve.
Bunun adı haresedir.
Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir.
Bütün Ortadoğu’nun âdeti budur oğlum, yıllar boyunca birbirini öldürür
ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz.
Kendi kanının tadından sarhoş olur...

 📗 

Syf;46

 

Devamını Oku ...

28 Eylül 2020 Pazartesi

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ


DELİFİŞEK

YAZAR: JOSÉ MAURO DE VASCONCELOS 

🌟 "Ya çok hüzünlüsün ya da aşırı neşeli. Ya fazlasıyla seviyorsun ya da nefret ediyorsun"
Syf:46

🗝️Serimizin son kitabı Delifişek... 
Artık küçük kahramanımız genç bir delikanlı olmuştur. Ve hayatla baş etmeye çalışırken artık yanında ona destek olan hayali arkadaşları yoktur. Yüzmeyi çok seven, kalbinin ritmini iyi bilen ve yaşadığı yerde gözde olan bir delikanlı. 
Her kitapta farklı bir konu ama oldukça keyifli bir seri. Keyifli okumalar diliyorum 
🌿🤓📗




 

Devamını Oku ...

20 Eylül 2020 Pazar

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ


GÜNEŞİ UYANDIRALIM 

Yazar: José Mauro De Vasconcelos 

🌟 " Evet, inanıyorum. Bir keresinde göğsümde yaşayan bir kuşum olmuştu, dünyanın en güzel türkülerini söylerdi benimle." 
Syf ;17

 🗝️"Şeker Portakalı" kitabının devamı olan Güneşi Uyandıralım, Zezé'nin büyüme serüvenine şahit ediyor bizi. Artık çok sevdiği dostu "Şeker Portakalı " yoktur. Yerine yüreğini teslim ettiği kurbağası" Adam" ve hayalindeki baba karakteri "Maurice" yerleşir. İlk kitaba göre daha sade bir anlatımı var bana göre. Güzel bir seri, güzel bir serüven. Kitaplı günler dilerim. 😊🌿

Devamını Oku ...

15 Eylül 2020 Salı

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ


Şeker Portakalı

Yazar: José Mauro De Vasconcelos


🌟 "Minguinho da neyin nesi?" 
"Benim şeker portakalı fidanım!" 
Syf:45 


🗝️Yoksul bir ailenin 5 yaşındaki oğlu Zezé'nin hikayesi. Sevgi için çırpınan, hayal gücü çok gelişmiş bir çocuk. Çocuk kalbiyle duygularını anlattığı şeker portakalı fidanı. Ve günün birinde acının nasıl bir duygu olduğunu ona öğreten tek dostu Portuga...
 
📌 Çocuk eğitimi aile içinde başlar ve her adımı önem vererek sevgi ile inşa edilmeli.
En küçük eksiklik bile bir çocuğun hayatında büyük kayıplara yol açabilir. 
Ebeveynler için mutlaka okunması gereken bir kitap. Keyifli okumalar dilerim 🌿

 

Devamını Oku ...

4 Eylül 2020 Cuma

Yeni Bir Şiir

 


Tek Kişilik Kalabalık

Biliyor musun hevesim de kırılmıyor artık. 

Bu bedendeki hissiz yalnızlık. 

Biraz klişe, biraz da alışkanlık 

Yoksa çoktan çekip gitmiş, tek kişilik kalabalık. 


Evet kanadım kırık! 

Yürek buruk, her şey yarım, enkaz, yıkık. 

Ama biliyorum ya bir yerlerde dudakların ayrık

İnan sensizlik bana dost, bana azık... 


                                            T.Reis YILMAZ 

Devamını Oku ...

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ



Kendini Arayan İnsan 

Yazar: Rollo May


🌟"..gerçeği aramak daima nefret edilecek bir şeyle karşılaşmayı göze almak demektir."
Syf :239


🖇️Kitap; aslında gerçek hakimiyetin insanın kendisinde olduğunu. Okuyucuyu yatıştırmak yerine rahatsız ederek ' cesurca bir adım atmadan' geleceğin de bugünle aynı olacağı konusunda diretiyor. Dikkatle okunması gereken bir kitap. Keyifli okumalar diliyorum 
🌿😊📘

Devamını Oku ...

28 Ağustos 2020 Cuma

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ

 


LÜGAT365📙


🌟Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.

Sen cilt yapıyorsun ; şiraze nedir bilirsin. 

Bizde insanoğlu şirazesiz kalmış. Hayat onun için ahenksiz, birbirini tutmayan, günün hayatına cevap vermeyen bir yığın ölü kıymetler tarafından idare ediliyor.

Syf; 43



🗝️"Bazı kelimeler çok güzel" diye başlıyor, kitabın önsözü. Birbirinden güzel 365 tane kelime. Özellikle de iletişimimizin emojileştiği, özensiz, emeksiz yaşadığımız şu dönemde dilimize bahşedilmiş can suyu gibi. İçerisinde mutlaka kendinize hiç duymadığınız bir kelimeyi benimseteceksiniz. Kitaplı günler diliyorum🌿🤗 

Devamını Oku ...

25 Ağustos 2020 Salı

TOMBİT VE MACERALARI - PARÇA 5



 

HER ZAMAN OLMADIĞI GİBİ BİR GÜN

       Sabah saatlerinde okul yolunda genelde tek başına ilerlemek pek de Tombit’ e uyan bir alışkanlık değildi. Mutlaka kardeşi, annesi, arkadaşı veya babasıyla okula birlikte giderdi. Kimisi korkaklık olarak tanımlardı bu durumu. Ama o sadece ailesiyle ve arkadaşlarıyla olabildiğince zaman geçirmek istiyordu ve onlarla bir şeyler yapmaya -ne olursa olsun- fırsatı olduğunda kaçırmayı sevmiyordu.

       Sevecen yapısı vardı ve cana yakındı da. Ama asla korkak değildi. Yeri gelir tek başına göl ve dağ manzaralı kendi keşfettiği tepeye yalnız giderdi; orada oyalanır dururdu. Ama okula bu zamana dek hiç yalnız gitmemişti. Hele ki yol üzerindeki komşu ve esnaflara gülümseyerek selam vermeden asla geçmezdi.

      Keresteciler Kasabasının tüm sakinleri bunu bilirdi. O yüzden olsa gerek, civardaki komşular kapılarının önünden geçerken Tombit’e tuhaf tuhaf bakındılar. Selam vermediği için şaşıranlar, garipseyenler oldu. Tombit ise aldırış etmeden yürüyüşüne daha bir özgüvenle devam etti. Aslında kendisi de şaşırmıştı bir anda bu kadar farklı davranabildiğine. İçinde sanki durup dururken basit bir sebeple de olsa bir ateş canlanmış da onu değişime itecek kadar yakıp kül etmiş, sonrasında da rüzgar esmiş de küllerini bir başka ağacın dibine savurmuş ve yeniden hayata getirilmiş…Ama yok, çok saçmaydı bu ona göre. Gene de merak ediyordu bu dönüşümünün gününe ve kendisine neler katabileceğini.

      Her zaman olduğu gibi sözünden de bıkmış, her zaman olabilecek şeylerden de sıkılmış bir edayla kendisini biraz da zorlayarak farklı davranmayı denemeye karar vermişti. Böyle devam etmeliydi. Belki o zaman daha az kırılırdı, kim bilir…

     Yolu yarıladığı sırada, okulda sevmediği kibrit gençlerden biri olan Kito’ nun babası Tıngıl Bey de evinin kapısından dışarı çıkmış ve genç kibritle göz göze gelmişti. Normalde olsa oğlundan nefret etmesine rağmen, Tıngıl Bey’e saygılı bir şekilde, gülümseyerek, saf ve temiz bir kalp ile selam verirdi Tombit. Tıngıl Bey de onunla dalga geçerek selamını alır, sonra da kendi babasına garip garip sırıtarak bakardı. Babası da adımlarını hızlandırarak Tombit’i de adeta yanında sürükleyerek yola devam ederdi.

       Bu sefer öyle olmadı. Tombit selam vermedi. Gülümsedi ancak daha farklı bir gülümsemeydi bu. Yanında babası ve kardeşi veya annesi de yoktu Tombit’in. Koskoca kasaba başkanı Tıngıl Bey’e bile selam vermemişti ve onun tuhaf bakışlarını yakalayınca daha bir mutlu olmuştu Tombit. Neydi ki bu his? Neden daha evvelinde bu frekansı yakalayamamıştı? Sıradan bir sabahta, her şey ‘her zaman olduğu’ gibi iken ne değişti de bu özgüvene ulaşmıştı? Babasının her zaman olduğu gibi onu yeren sözleri mi? Kardeşinin her zamanki dalga geçen ve onu saymayan tavırları mı? Aklına bir gelip bir gidiyordu bu düşünceler bir yandan Tombit’in. Ama üzerinde fazla düşünmek istemiyordu.

    Biraz ilerde yol ayrımına vardı. Okul yönüne ilerlemeden önce ormanlık alan ve çiftliğe doğru ilerleyen yola doğru bir anlığına gözü kaydı. Yolda bekleyen Çevik Kibrit Güçlerini ve bariyerleri fark etti.

       Patikanın ormana açılan yolu kapatılmış ve güvenlik önlemleri alınmıştı. Kuru dal taşıyıcılarını bile sıraya sokmuşlardı ve yola geçit verilmiyordu. İşçilerin kimisi şaşkın şaşkın söyleniyor, kimisi de öfkeli homurtularla olayın tuhaflığına destek oluyorlardı. Daha önce kasabalarında hiç patika ve yol kapatılmamıştı. Hele ki orman yolu…

      Tombit, okul tatili olan günlerde eğer arkadaşlarıyla takılmaz ise çoğunlukla bu yolu kullanarak çiftlik yolunu aşar ve Meşe kabilesi ile sohbet ederek oradan ilerleyerek tanıdık ağaç beyefendilere selam vere vere huzur bulup düşüncelere daldığı ‘huzur tepesi’ne ulaşırdı.

   Tam bu fikirlerin içerisinde dalgın dalgın gezinirken Meşe Hanım aklına geldi. Sanki uzun zamandır onu görmemişti. Birden başına bir ağrı saplandı. Hatırlamaya çalıştığı şeyler sanki ona işkence ediyormuş gibiydi. Muhtemelen rahatsız edici ve saçma rüyaların bilinçaltını meşgul etmesiyle aklına düşüyordu tüm bu anılar.

     Başını iki yana silkeleyerek okul yolunda devam etmeye karar verdi. Özgüvenli halini üzerine bir palto giyer gibi giydi. İlerlemeye devam ederken kasabada bir telaş sezdi. Gizli bir telaştı. Sadece belirli kibritlerin bildiği bir şeyler olmuştu sanki. Gerçekten de farklı bir gün olacağa benziyordu.

      Elbette kasaba, daha önceki zamanlarda farklı telaşlara maruz kalmıştı ama Tombit ve yaşıtları o günlere şahit olamamışlardı. Sadece hikayelerden ve büyüklerinin anlattıklarından bilgi sahibi olabilen genç kibritler, muhtemelen bu telaşlı gün için heyecan duyacaklardı. Ancak bir sorun vardı: acaba herkes bu sessiz karmaşayı ve gariplikleri fark edecek miydi? Ya da fark edip üzerine düşünmeye zaman harcayacaklar mıydı?

      Sanırım ‘her zaman olduğu gibi’ hiç bir şey olmamış gibi yapacaklardı. Ve yahut her zaman olmadığı gibi olan bu günü, diğer zamanlarla aynı kefeye koyup fikir yürütmenin kendilerine zor gelmesinden dolayı kafalarını başka yöne çevireceklerdi.

       Tüm bunları düşünürken ‘acaba ben de okul yoluna devam ederken kafamı farklı bir yöne mi çevirmiş oldum?’ diye aklından geçirdi Tombit.

      Ama hayır! Nereye çevirirse çevirsin bir farklılık olduğunu görebilen bir çift gözü ve kullanmamaktan çok korktuğu bir aklı vardı. Zorunlu olduğu için gittiği mekanda bir şekilde burada neler döndüğünü araştıracaktı. Aynı zamanda o mekana giderken de araştırma yapmaya engel bir durum bulamıyordu. Babası veya kardeşi yanında olmuş olsaydı muhtemelen dikkati dağılacaktı ve patikalardaki farklılıkları gözlemlemeye fırsatı olmayacaktı. İstese bile babası ona kızacaktı ve yoluna odaklanmasını salık verecekti. Veya kardeşi mızmızlanarak başının etini yiyecekti. Şans o ki yalnızdı ve Tombit bilmese de kasabadaki bu değişiklikler onun kaderiyle bağlantılıydı. Ama hiçbir zaman bir yola girmeden nereye çıkacağını net kestiremezdiniz.

       Yolda giderken etrafa pür dikkat kesilerek yürümeye devam etti. Sanki bazı uzak patikadaki evler ve orman kıyısındaki yerleşkeler ortadan kaybolmuştu. Daha evvelinde gitmediği ama orada olması gerektiğini bildiği bazı sokaklar şimdi ortada yoktu. Bu yolu kullanmayalı çok zaman geçtiğini de hatırlamıyordu. Çünkü bu yer değiştirmelerin uzun zaman alması gerekirdi. Oysa haftalık tatil alt tarafı iki gündü.

      Ve Tombit, bu geçen haftasonunu tam olarak hatırlayamadığı için huzursuzdu. Bir karın ağrısı içine saplandı. Başında hafif bir sıkıntı peydahlandı. Gün içinde muhtemelen hatırlayacaktı. Kimseye de söyleyip anlatamazdı. Ne söyleyecekti? Hafızasındaki anıların, yaz ayında dev canavarların çocuklarının ellerinde tuttuğu gevrek koni biçimindeki kıtır şeylerin içindeki renkli, soğuk ve hemen eriyen topların yere düşüşü gibi pat diye düştüğünü nasıl anlatabilirdi ki…

     Bir dakika ya! Canavar mı? Dev Canavarlar? Aklına bir şimşek çakarcasına ormanlık alanda bir oraya bir buraya odun taşıyan devlerin görüntüsü geldi. Anlamlandırmaya vakti olmadan arkadan nazik bir ses onu düşüncelerinden uyandırdı :

      “Tombiiiit. Beklesene beni de.”

                                                     >>> DEVAM EDECEK >>>

Devamını Oku ...

24 Ağustos 2020 Pazartesi

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ


GONDOLİN’İN DÜŞÜŞÜ

(THE FALL OF GONDOLIN)

YAZAR : J.R.R.TOLKIEN

 

         Çoğu okur tarafından efsane olarak bilinen Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi Serisi’ni okuyanların aklındaki bazı sorulara cevap niteliğinde olacak olayları ve öyküleri barındıran bu kitabı muhtemelen bir solukta okuyabileceksiniz. Spoiler vermemeye dikkat ederek sizlere ufak da olsa kitap hakkında bilgi vermek ve bilmeyenler için de tanıtmak isterim.

       J.R.R.Tolkien hayatta iken taslaklardan, notlardan, el karalamalarından oluşan ve yayımlanmamış olan bu kitap, gene yazarın oğlu ve varisi Christopher Tolkien tarafından yayıma hazırlanmıştır. Benim elimde bulunan kitap, maalesef ki ilk basım değil. Keşke yetişebilseydim ancak, elimdeki İthaki yayınevinin yayına sunduğu 390 sayfalık olan 2.baskıdır. Türkçeye çevirisini yapan Kemal Baran Özbek’tir.

      Kitabı aldığımızda ilk göze çarpan kısım kapağının içerisindeki ‘Beleriand’ haritasıdır. Tıpkı ‘Orta Dünya’ haritası gibi üzerinde özenle çalışılmış gözüküyor. Ve tabi öykülerin geçtiği çağın olaylarının yaşandığı toprakları daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor.

       Ara sıra kitapta serpiştirilmiş şekilde duran ve öyküler ile alakalı olan Alan Lee’nin oluşturduğu resimler ve karakalem çizimleri de mevcut. Kitabı ayrıca güzel kılan bu resimler dışında kapak illüstrasyonu da göze çarpmaktadır ve Gondolin’in tasvirlerinden birisini barındırmaktadır.

        Hikaye olarak temelde efsanevi Elf şehirlerinden olan Gondolin ve halkının öyküsünü anlatsa da daha da geriye giderek tüm evrenin mitolojisine de değinmektedir. Tolkien’in ölmeden önce kaleme aldığı farklı versiyonları bir arada barındıran kitap, içerisindeki öykülerde bulunan atıflar ile ‘Silmarillion’ ve ‘Beren ile Luthien’ e de yolculuğa çıkmanızı sağlıyor. İlk çağın öncesine kadar gidiyor ve sonrasında tekrar ikinci, üçüncü çağları anımsayarak tekrar, Gondolin’in içerisinde henüz hayat bulundurduğu vakte geri dönüyorsunuz.

       Kadim Elfleri, Balrogları, Melkor(Morgoth)’u ve nicelerini savaş meydanında görmek isteyenler için gayet güzel ve okunası bir kitap. Tercih edenlere keyifli okumalar dilerim…

 

Devamını Oku ...