31 Mayıs 2020 Pazar

TOMBİT VE MACERALARI - PARÇA 1



TOMBUL KİBRİT VE MACERALARI
  - TOMBİT EFSANESİ -

       “Derler ki kağıda dokunan kalem, kibritten daha çok yangın çıkarır. Aaah dostlarım... Onu bir de bana sorun. İkisi de aynı yangını nasıl başlatabilir, ben bu odada gördüm bunu. Tam da bulunduğum yerden şahit oldum her şeye.
        Ufacık şeyler diyerek göz ardı ettiğiniz ne varsa dönüp ona özür dileyin.”
         Bunun üzerine masanın üzerindeki genç Mum yanında duran kibritlere bir farklı bakarak pişmanlığını belli etti. Tavandaki avize üzerinde yanan tam 33 kişiden oluşan Kandil Ailesi birbirlerine titrek ve gözü dolmuş bakışlar attı. Gaz lambası ve meşale birbirlerine sarılarak bu duygulu atmosferden birer nefes çektiler içlerine ve parıltıları bir parça daha yükseldi.         
        “Sonrasında fırsatınız olmayabilir.” diye devam etti konuşmasına tok ve huzurlu ses.
        “Hadi yaklaşın bakalım şöyle yakınıma, çok gürültü çıkarttırmayın bana. Uyuyan insanları da uyandırmayalım durduk yere.” der demez genç kibritler neşeyle masanın üzerinden aşağıya doğru atladılar. Muhtemelen kutularında canları sıkılan daha küçük olanları da vücutlarını gerdirerek rahatladıklarını yüzlerine yansıttılar. İçlerinden bir kaçı da “Oleeeyyy, Hikaye Zamanı!” diye sevinçlerini belli ettiler.       Kandil Ailesi pür dikkat sese yöneldiler. Eski ama gayet hoş bir stili olan ahşap kapının yanında asılı duran yeni moda kandilli El Feneri bile yan yan da olsa dikkat kesildi bu ortama. Kollarını göğsünde kavuşturmuş bir şekilde çaktırmadan dinliyordu.
       Odada uyuyan kedi hiçbirini rahatsız etmeden arada bir sakin mırıltılar çıkararak uykusuna devam etti.  Kibritler de onun kabarık gri tüylerine yaslanarak hikayenin devamını dinlemek için sesin karşısına dizildiler.
       “Meşe beyler de müsaade buyururlarsa sizlere o genç kibritin hikayesini anlatmaktan mutluluk duyarım.“ diye söze tekrar girdi ses, tok ve devamlı çıtırtılarıyla.
        “Elbette Ulu Şömine, ne demek, biz sizi dinlemekten her daim şeref duyarız.” dedi gür sesli Meşe Bey. Yanındaki meşeler de onunla aynı fikirde olduklarını belli edercesine birbirleriyle gururlu gururlu bakıştılar.
         Odanın pencerelerine vuran yağmur ve rüzgar sesi ile birlikte Ulu Şömine adeta daha bir göğsü kabarırcasına kendini doğrulttu. Ateşini bir parça artırdı. Gözlerini kısarak ve gülümseyerek, babacan bir tavırla etrafını süzdü. Derin bir nefes çekti ve hoş çıtırtılar ile beraber başladı hikayesine.
       “Ah küçüklerim, dostlarım…O zorlu kışı hiç unutamıyorum. Meşe Beyler hatırlar, ruhumuz nasıl da darlanmıştı. Çaresiz kaldığımız ve işe yarayamadığımız başka bir zaman hatırlamıyorum. Yaz uykusunda dahi arada bir içimiz sıkıntı ile dolardı elbet ama, o kötü kışın korkusu başkaydı.”
       Derin bir iç çekti Meşe Bey ve yanındaki meşe odunları.
       “Ama işte hayat bu ya, bazen en umutsuz anlarında bir şey yaşarsın ve tüm bildiğin güzel düşünceleri tekrar hatırlarsın. Sanki tekrar hayat bulursun.
       İşte bu anlattığım durumumuzu değiştiren ve güzelleştiren bir genç ile tanışmak da nasip oldu bana. Hala gözümün önünde duruyor gibi.”  Karşısındaki genç kibritlerin üzerinde şefkatle bakışlarını gezdirdi.
        “İsmi neydi o gencin Ulu Meşe?” diye sordu heyecanla tiz bir ses.
      İçlerinden en genç olan kibrite yönelip sorusunu yanıtladı Ulu Meşe:
       “Onun ismi Tombit idi. Genç, tombul mu tombul, sevimli ama bir o kadar da güçlü bir kibrit idi o. Bize gelene kadar hiç kendisini duymadım da görmedim de. Hoş ya, kimse tanımazdı. Kendi kabilesi dışında tanıyan olmazdı.
        Yaşadığı yerden evimize gelene kadar başına gelen olayları ondan dinledikten sonra ne kadar ünlü olacağını ve çok değerli bir kişiliği olduğunu anlamıştım. Keşke daha fazla vakit geçirebilseydim onunla.” diye devam etti hikayesine…
MEŞE KABİLESİ
              Bir öğle vakti…
       Hava hafif bulutluydu ama sakince ılık ılık rüzgar esiyordu. Ama bizim gencin kulaklarına bu esinti, fısıltıyla söylenmiş birer şarkı gibi gelirdi. Akranlarının aksine o, duyabilirdi bu güzel şarkıları. Sırf bu şarkıları dinlemek için de ağaçların arasından geçerek ulaştığı göl manzaralı tepeye gelir, saatlerce burada tek başına otururdu.
       Burada kimse rahatsız edemezdi onu. Kimse tombulluğu ile dalga da geçemezdi. Hatta buraya gelene kadar menzilindeki tüm ağaçlarla sohbet ede ede geçerdi ormandan. Her biri çok kibar ve düşüncelilerdi ona karşı.
       Ama okuldakiler ve komşusunun çocuğu öyle miydi? Ne kadar sinir bozucu ve ahmaklardı. Daha sohbet etmeyi bile bilmiyorlardı. Çünkü düşünemiyorlardı ona göre. Anca dalga geçip, eğlenerek vakit geçirmeyi biliyorlardı.
       Neyse…Bir iç çekti huzurluca. En azından burada iken kötü şeyleri düşünmesine gerek yoktu. Her yer cıvıl cıvıl kuş sesleriyle doluydu. Her ne kadar kuşlardan korksa da seviyordu onların seslerini. Onlar da şarkılar söyleyip, birbirleriyle sohbet ederdi. Ne kadar anlamlı gelirdi ona tüm o şarkılar. Okul arkadaşlarının aksine o dinleyerek anlardı kuşların cıvıltıları içindeki hikayelerini.
          Bazen de güneşin ona resmen gülümseyerek göz kırptığını sanırdı. Yemin edebilirdi buna. Ama kim anlardı ki onu burada. Bir de deli yaftasıyla mı uğraşayım diye düşündü kendince.  
         Tepeden baktığında hem dağları, hem gölü görebiliyordu. Derken yerdeki gölgesine bakarak vaktin biraz fazla geçtiğini fark etti. Buraya gelip düşüncelere daldığında genelde başına bu gelirdi.
      “Hay aksi!.” diyerek kızdı kendine. Oturduğu yerden hızla kalkarak geldiği yönde koşturmaya başladı. Ormanlığın içine daldı. Kestirme yolu kullanıp kullanmamak arasında kaldı. Yol ayrımında bir süre durdu. Tam o esnada Çınar Bey seslendi.
       “Yakışıklı Tombit, yapma! Sen her zaman kullandığın yolu kullan. Kestirmede sıkıntı yaşarsın.”
        “Ama çok geç kalırım patikadan gidersem. “ diye söylendi Tombit. “Bu arada iltifat için teşekkür ederim Çınar Bey. “
        “Aaa ne iltifatı gerçekler bunlar kibar genç. Sen patikayı kullan, bizi dinle. Yol üzerindeki Meşe Hanıma da selamımı söylersen beni çok mutlu edersin.” dedi diğer yanındaki Koca Çınar.  İsteğini iletirken de bir yandan utandığı gözlerinden belli oluyordu.
          “Ne meşe imiş yahu, her fırsatta bunu yapacaksın yani eh be ihtiyar.” diye çıkıştı Çınar Bey.
                                                                                                                  >>> DEVAM EDECEK >>>

7 yorum:

  1. Devamını merakla bekliyorum genç yazar kardeşim

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim, umarım beklediğinize değer şeyler de ortaya koyarım :)

    YanıtlaSil
  3. Bizi merakta bırakma dostum devamını dört gözle bekliyoruz.

    YanıtlaSil
  4. memleketen döner dönmez hikayelerimizin güncellemeleri yapılacaktır İrfan Bey :) takipte kalınız :)

    YanıtlaSil
  5. Kibritin kahraman olduğu bir hihaye ilginç bir deneyim . Başarılar dilerim genç yazar dostum .

    YanıtlaSil
  6. Biraz da buradan yakılsın istedim :) Çok teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil
  7. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Fikirleriniz ve yorumlarınız için çok teşekkür eder, arayı soğutmamayı dilerim :)