KARAKIYMIK AİLESİ
“Tombiiit! Uyan! Tombit kalkmalısın, çok
geç oldu. Hadi okula geç kalacaksın yavrum. “
Tombit, korkuyla ve afallamış bakışlarla
açtı gözünü bir anda.
“N..Ne..Neler oluyor? Nerdeyim ben?” diye
söylendi. Bir yandan gözlerini ovuşturuyor, bir yandan da etrafına ve kendisini
uyandıran sese bakıyordu.
“Biz
uzaydan gelen devlerin elçileriyiiiizzz...Seni yakmaya geldiiiikkk...bööö..”
diye alaya aldı başka bir ses. Bir de üstüne keyiflice kıkırdıyordu.
“İyice kafayı yedi bizim hayalperest
uyuşuk he. Hadi bakalım, kahvaltıya gelin artık, işe gideceğim ben de yahu!”
dedi odanın dışından bir ses.
“Tamam babacığım. Geliyoruz hemen. Annem, salak
abimi uyandırmaya çalışıyor işte.” dedi tiz ses.
“ŞŞşşt. O nasıl bir laf bakıyım. Hemen
özür dile abinden, çabuk! “ dedi anneleri kızmış bir şekilde.
Tombit ise şöyle bir yatağında doğruldu. Terlemişti.
Kendisini çok yorgun hissediyordu. Etrafına göz gezdirmeye devam etti. Kendine
yavaş yavaş gelmeye başladı. Başı çok ağrıyordu. Ne olmuştu tam hatırlamıyordu.
Annesi odada bir o yana bir bu yana
dolanıp duruyor, dağınık eşyaları toparlamaya çalışıyordu. Peçeteden yapılma
perdelerini açtı ve odaya sıcak bir bahar güneşi ışığının girmesini sağladı.
Kız kardeşi de yan taraftaki masasında kendi
kitaplarını ve okul malzemelerini hazırlıyordu. Aynadan da sırıtarak, abisine
ağzını büzerek, “Ah, doğruları söylediğim için çok çok özür dilerim, saygıdeğer
bilim kibriti Tombit efendim.” dedi.
“Özrünü kabul etmiyorum süslü laçka!” diye
karşılık verdi Tombit.
“ Abinden doğru dürüst özür diler misin,
Çıtır.” diye ikazda bulundu anneleri.
“Aman tamam ya...Özür dilerim.” dedi
Çıtır gönülsüzce. “Neden hep ben özür diliyorum?” diye de ekledi.
Anneleri, Çıtır’ ın yanına geldi elini
omzuna koyarak şefkatle gülümsedi ve eğildi. “Benim güzel yavrum. Siz her daim
birbirinize sımsıkı bağlı olan sarmaşıklar gibi olmalısınız. Sen ona, o da sana
ihtiyaç duyarsınız. Gün geçtikçe de sevginizi ve bağınızı keşfedeceksiniz. O
senin tek ve biricik abin. Siz aynı parçadan dünyaya geldiniz. Bir gün beni
daha iyi anlarsın. Ve asla unutma ki özür dilemek bir erdemdir. Sadece en
güçlüler özür dileyecek kadar gururunu yenmeyi başarır.”
“Sanırım haklısın anneciğim..Her şeye rağmen
özür dilemeliyim. Senden de özür dilerim...” dedi küçük kibrit.
“Teşekkür ederim anne” dedi Tombit de
araya girerek. Aniden annesine de sarıldı. Gülümsüyordu ve mutlu hissediyordu.
Annesi ne zaman konuşsa içi gül bahçesinin kokusuyla dolar taşardı sanki.
“Hadisenize yahu, talaşları karıncalar
kaçırmadan gelin şu kahvaltıya.” bağırtısıyla birbirlerine bakışıp
kıkırdadılar.
“Hadi bakalım babanız daha fazla
huysuzlanmadan gidelim mutfağa.” dedi anneleri.
Çıtır, üstünü başını toparlayıp, kıyafetlerini giyinip çantasını da yanına alarak mutfağa koştu.
Tombit ise biraz halsiz ve keyifsizdi her
şeye rağmen. Annesi, okul üniformalarını yatağının yanına hazırlayıp kapıya
yöneldi. Tam çıkacakken, “İyisin değil mi yavrum?” diye sordu.
“Evet, iyiyim anne. Sadece biraz
halsizim. Kötü bir rüya gördüm sanırım. Tam hatırlayamıyorum ama korkmuştum galiba.”
“Oyy benim küçük kibritim. Kötü bir
rüyanın en güzel çaresi, yüzünü güzelce yıkayıp şöyle ailecek bir kahvaltı
yapmaktır. Hadi bakalım gel sen de hemen.”
Annesine gülümseyerek, “Tamam anne, hemen
hazırlanıp geliyorum.” dedi Tombit keyifsizliğinin devam etmediğini göstermeye
çabalayarak.
Lavaboya gitti. Yapraktan yapılma bir
evyenin içindeki su damlası ile yüzünü gözünü güzelce yıkadı. Aynaya bakarak
rüyasını tam olarak hatırlamaya çalıştı. Bir türlü aklına düşmüyordu. Korktuğunu,
kızdığını, çaresiz hissettiğini hatırlıyordu. Bilinçaltında yatan korkular mı
ziyarete gelmişti? Hoş ya, daha evvel neyden çok korktuğunu hiç düşünmemişti. Aynadan
kendi gözlerine uzun uzun baktı. “Ne kadar da zayıf bir hafızam var böyle...Keşke
vücudumla orantılı bir aklım olsaymış, off…Neyden korktuğumu bile hatırlayamıyorum.”
diye içinden geçirdi. Derken yalnızlığını babasının dalga geçerek seslenmesi
bozdu.
“Nerde
kaldın be uyuşuk çocuk? “
“Geliyorum babaaaa.”
Kendisine sürekli böyle hitap ederdi babası.
Hiç hoşuna gitmiyordu bu durum. Kardeşine karşı kendisini kötü gösterip ezik
gibi hissetmesine neden oluyordu babasının böyle lafları. Saygısından dolayı
karşılık da veremezdi ve bir şey söyleyemezdi babasına. Ama sinirleri
bozulurdu. Keşke derdimi anlatacak kadar özgüvenli olabilsem diye de çok
düşünürdü. Ama çoğu zaman da kafasına takmadan yoluna devam etmeyi yeğlerdi. Sofraya
da pek gidesi yoktu. Muhtemelen babası, bu lafların devamını getirecekti. Her
zaman olduğu gibi…Ama aile olarak kalmak ve mutlu olmak istiyordu Tombit.
Katlanabildiğim kadar katlanmalıyım diye düşünüyordu. Çünkü annesinin hatrına
her şeyi yapardı. Onu, arkadaşları dışında bir tek annesi anlıyormuş gibi
gözüküyordu.
Gene aldırmadan, sakince koridordan yürüyerek
mutfağa yöneldi. Mis gibi kokular geliyordu mutfaktan. “İşte bu yaaa…” diyerek
içine çekti kızartma kokusunu.
“Gel bakalım yakışıklı Tombit’m. Sen
seversin diye sana talaş kızartma yaptım bak.” dedi annesi. Hazırladığı kahvaltı
tabağını masaya koydu ve Tombit’in başını okşayıp öptü.
“Çok teşekkür ederim anne, ellerine sağlık.
Kokusu beni benden aldı yahu.” dedi Tombit minnettar bakışlarla.
“Afiyet olsun oğluşum, ye güzelce
bakalım.”dedi annesi. Gülümsemesi birden hafif bir kızgınlığa dönüştü. “Pşşt! Çıtır!
Babanın tabağına satma yemen gerekenleri bakiyim. O tabak bitecek, bitmeden
kalkmak yok sofradan.”
“Hemen de nerden gördün be hanım?”
dedi gülümseyerek babaları. “Kızımız uyanık baksana. Tabağını abisinden önce
bitirecek. En azından uyuşuk davranmıyor. Ayakta uyumayacaksın işte böyle,
aferim kızım benim. Karakıymık ailesine yaraşır şekilde akıllı ve güçlü
olacaksın.”
Tombit, derin bir nefes çekip bakışlarını
tabağından ayırmamayı tercih etti ve sustu. Her zaman olduğu gibi…
>>> DEVAM EDECEK >>>