30 Haziran 2020 Salı

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ



AUSCHWITZ DÖVMECİSİ
YAZAR: HEATHER  MORRIS


🗝️Esintiyle sallanan tek bir çiçek... Ortası simsiyah, taç yaprakları kan kırmızısı. Bir daha ne zaman değer verdiği birine çiçek verebilecekti acaba? 

🌟Naziler tarafından esirlerin kollarına dövme yapmakla görevli sıra dışı bir adam. Nasıl sonuçlanacağını bilemediği mücadele dolu bir serüven. Ve inancını hiçbir zaman kaybetmeyecek... 
Keyifli okumalar dilerim 🌿


Devamını Oku ...

29 Haziran 2020 Pazartesi

YENİ BİR ŞİİR



   AŞK O Kİ...

Aşk o ki; 

Onu görmeye gözler yetmez,

Hele sözler hiç kesmez,

Kulak işitmez,

El erişmez,

En güçlü yel dahi estiremez...

Yalanları ise hiç istemez!

Tek bir isteği vardır ki aşkın;

O sadece yürek ister,

Emek ister,

Nefes ister...

Ve yürek o ki;

Sadece anlayana göster...

                                                      Hayaliyyun








Devamını Oku ...

26 Haziran 2020 Cuma

TOMBİT VE MACERALARI - PARÇA 3



KARAKIYMIK AİLESİ

      “Tombiiit! Uyan! Tombit kalkmalısın, çok geç oldu. Hadi okula geç kalacaksın yavrum. “
      Tombit, korkuyla ve afallamış bakışlarla açtı gözünü bir anda.
      “N..Ne..Neler oluyor? Nerdeyim ben?” diye söylendi. Bir yandan gözlerini ovuşturuyor, bir yandan da etrafına ve kendisini uyandıran sese bakıyordu.
    “Biz uzaydan gelen devlerin elçileriyiiiizzz...Seni yakmaya geldiiiikkk...bööö..” diye alaya aldı başka bir ses. Bir de üstüne keyiflice kıkırdıyordu.
     “İyice kafayı yedi bizim hayalperest uyuşuk he. Hadi bakalım, kahvaltıya gelin artık, işe gideceğim ben de yahu!” dedi odanın dışından bir ses.
     “Tamam babacığım. Geliyoruz hemen. Annem, salak abimi uyandırmaya çalışıyor işte.” dedi tiz ses.
     “ŞŞşşt. O nasıl bir laf bakıyım. Hemen özür dile abinden, çabuk! “ dedi anneleri kızmış bir şekilde.
     Tombit ise şöyle bir yatağında doğruldu. Terlemişti. Kendisini çok yorgun hissediyordu. Etrafına göz gezdirmeye devam etti. Kendine yavaş yavaş gelmeye başladı. Başı çok ağrıyordu. Ne olmuştu tam hatırlamıyordu.
         Annesi odada bir o yana bir bu yana dolanıp duruyor, dağınık eşyaları toparlamaya çalışıyordu. Peçeteden yapılma perdelerini açtı ve odaya sıcak bir bahar güneşi ışığının girmesini sağladı.
        Kız kardeşi de yan taraftaki masasında kendi kitaplarını ve okul malzemelerini hazırlıyordu. Aynadan da sırıtarak, abisine ağzını büzerek, “Ah, doğruları söylediğim için çok çok özür dilerim, saygıdeğer bilim kibriti Tombit efendim.” dedi.
       “Özrünü kabul etmiyorum süslü laçka!” diye karşılık verdi Tombit.
       “ Abinden doğru dürüst özür diler misin, Çıtır.” diye ikazda bulundu anneleri.
      “Aman tamam ya...Özür dilerim.” dedi Çıtır gönülsüzce. “Neden hep ben özür diliyorum?” diye de ekledi.
      Anneleri, Çıtır’ ın yanına geldi elini omzuna koyarak şefkatle gülümsedi ve eğildi. “Benim güzel yavrum. Siz her daim birbirinize sımsıkı bağlı olan sarmaşıklar gibi olmalısınız. Sen ona, o da sana ihtiyaç duyarsınız. Gün geçtikçe de sevginizi ve bağınızı keşfedeceksiniz. O senin tek ve biricik abin. Siz aynı parçadan dünyaya geldiniz. Bir gün beni daha iyi anlarsın. Ve asla unutma ki özür dilemek bir erdemdir. Sadece en güçlüler özür dileyecek kadar gururunu yenmeyi başarır.”
       “Sanırım haklısın anneciğim..Her şeye rağmen özür dilemeliyim. Senden de özür dilerim...” dedi küçük kibrit.
      “Teşekkür ederim anne” dedi Tombit de araya girerek. Aniden annesine de sarıldı. Gülümsüyordu ve mutlu hissediyordu. Annesi ne zaman konuşsa içi gül bahçesinin kokusuyla dolar taşardı sanki.
      “Hadisenize yahu, talaşları karıncalar kaçırmadan gelin şu kahvaltıya.” bağırtısıyla birbirlerine bakışıp kıkırdadılar.
       “Hadi bakalım babanız daha fazla huysuzlanmadan gidelim mutfağa.” dedi anneleri.
      Çıtır, üstünü başını toparlayıp, kıyafetlerini giyinip çantasını da yanına alarak mutfağa koştu.
     Tombit ise biraz halsiz ve keyifsizdi her şeye rağmen. Annesi, okul üniformalarını yatağının yanına hazırlayıp kapıya yöneldi. Tam çıkacakken, “İyisin değil mi yavrum?” diye sordu.
      “Evet, iyiyim anne. Sadece biraz halsizim. Kötü bir rüya gördüm sanırım. Tam hatırlayamıyorum ama korkmuştum galiba.”
      “Oyy benim küçük kibritim. Kötü bir rüyanın en güzel çaresi, yüzünü güzelce yıkayıp şöyle ailecek bir kahvaltı yapmaktır. Hadi bakalım gel sen de hemen.”
      Annesine gülümseyerek, “Tamam anne, hemen hazırlanıp geliyorum.” dedi Tombit keyifsizliğinin devam etmediğini göstermeye çabalayarak.
       Lavaboya gitti. Yapraktan yapılma bir evyenin içindeki su damlası ile yüzünü gözünü güzelce yıkadı. Aynaya bakarak rüyasını tam olarak hatırlamaya çalıştı. Bir türlü aklına düşmüyordu. Korktuğunu, kızdığını, çaresiz hissettiğini hatırlıyordu. Bilinçaltında yatan korkular mı ziyarete gelmişti? Hoş ya, daha evvel neyden çok korktuğunu hiç düşünmemişti. Aynadan kendi gözlerine uzun uzun baktı. “Ne kadar da zayıf bir hafızam var böyle...Keşke vücudumla orantılı bir aklım olsaymış, off…Neyden korktuğumu bile hatırlayamıyorum.” diye içinden geçirdi. Derken yalnızlığını babasının dalga geçerek seslenmesi bozdu.
        “Nerde kaldın be uyuşuk çocuk? “
        “Geliyorum babaaaa.”
          Kendisine sürekli böyle hitap ederdi babası. Hiç hoşuna gitmiyordu bu durum. Kardeşine karşı kendisini kötü gösterip ezik gibi hissetmesine neden oluyordu babasının böyle lafları. Saygısından dolayı karşılık da veremezdi ve bir şey söyleyemezdi babasına. Ama sinirleri bozulurdu. Keşke derdimi anlatacak kadar özgüvenli olabilsem diye de çok düşünürdü. Ama çoğu zaman da kafasına takmadan yoluna devam etmeyi yeğlerdi. Sofraya da pek gidesi yoktu. Muhtemelen babası, bu lafların devamını getirecekti. Her zaman olduğu gibi…Ama aile olarak kalmak ve mutlu olmak istiyordu Tombit. Katlanabildiğim kadar katlanmalıyım diye düşünüyordu. Çünkü annesinin hatrına her şeyi yapardı. Onu, arkadaşları dışında bir tek annesi anlıyormuş gibi gözüküyordu.
        Gene aldırmadan, sakince koridordan yürüyerek mutfağa yöneldi. Mis gibi kokular geliyordu mutfaktan. “İşte bu yaaa…” diyerek içine çekti kızartma kokusunu.
        “Gel bakalım yakışıklı Tombit’m. Sen seversin diye sana talaş kızartma yaptım bak.” dedi annesi. Hazırladığı kahvaltı tabağını masaya koydu ve Tombit’in başını okşayıp öptü.
        “Çok teşekkür ederim anne, ellerine sağlık. Kokusu beni benden aldı yahu.” dedi Tombit minnettar bakışlarla.
         “Afiyet olsun oğluşum, ye güzelce bakalım.”dedi annesi. Gülümsemesi birden hafif bir kızgınlığa dönüştü. “Pşşt! Çıtır! Babanın tabağına satma yemen gerekenleri bakiyim. O tabak bitecek, bitmeden kalkmak yok sofradan.”
         “Hemen de nerden gördün be hanım?” dedi gülümseyerek babaları. “Kızımız uyanık baksana. Tabağını abisinden önce bitirecek. En azından uyuşuk davranmıyor. Ayakta uyumayacaksın işte böyle, aferim kızım benim. Karakıymık ailesine yaraşır şekilde akıllı ve güçlü olacaksın.”
         Tombit, derin bir nefes çekip bakışlarını tabağından ayırmamayı tercih etti ve sustu. Her zaman olduğu gibi…
                                                                                        
                                                                                        >>> DEVAM EDECEK >>>

Devamını Oku ...

22 Haziran 2020 Pazartesi

YENİ BİR ŞİİR


                                                          UNUTULMUYOR
                                                 Unutulmuyor...
                                                 Unutmak istemiyor insan. 
                                                 Nefes alıp vermek gibi hayati, 
                                                 Ve bir o kadar da zaruri 
                                                 Sanki kimseleşmemiş gibi, 
                                                 Sesi, nefesi, çehresi
                                                 Unutulmuyor... 
                                                 Alışıyor insan ama unutulmuyor...
                                                                                          TURGUT REİS YILMAZ


                                                          Görsel:https://pin.it/flMTPMV
Devamını Oku ...

YENİ BİR ŞİİR




                                                                        SEN DİYE...
                                                   Bir sen büyüyor, avuç içi kadar yüreğimde. 
                                                   Sığmıyor, bırakmıyor bir şey, benden geriye. 
                                                   Nefes alıyor, konuşuyor, gülüyor bu kadavra. 
                                                   Sanki her atışı "sen" diye. 
                                                   Aklımdaki fikir, dilimdeki kelime 
                                                   Ne var ne yoksa "sen" diye. 
                                                   Ama bir sen yoksun ne çare...
                                                                                                 TURGUT REİS YILMAZ



                                                         Görsel :https://pin.it/66f28SN
Devamını Oku ...

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ



KABUĞUNA  SİNMİŞ  ADAM

YAZAR: ANTON ÇEHOV


🗝️"Son derece gururlu insanlar, susmayı ve yalnızlığı sever, biliyor musunuz? 


🌟Farklı dönemlerde yazılan ve genellikle bu dönemlerin farklı sorunlarını ele alan bir hikaye kitabı. Yazar, belirli hayatların en dikkat çeken  konularına değinmiş genellikle. Her hikayenin farklı bir konusu ve tarzı var. Okurken  bazılarından çok keyif alabileceğiniz gibi bazılarından da sıkılabilirsiniz. Kitap okumalı keyifli günler diliyorum 🌿📓
Devamını Oku ...

20 Haziran 2020 Cumartesi

YENİ BİR ŞİİR



                                        Ey Mahdûd
          
                                   Yoruldu artık bedenler,
                         
                                     Hani nerede o önden gidenler,
                          
                                     Taa yüreklere erişip, sözden geçenler?
                            
                                     Yeter artık! Toplanmalı tüm düşünceler,

                                     Birleşmeli artık bölük pörçük kelimeler!

                                     Buluşup tek bir cümle olmalı insan kümeler!

                                     Öyle bir cümle ki, tek vücud, 

                                     Rabb için etmeli sadece sücud,

                                     Kelimeler tek cümle olmalı artık ey Mahdûd...

                                                                                                  Hayaliyyun


                          
Devamını Oku ...

16 Haziran 2020 Salı

TOMBİT VE MACERALARI - PARÇA 2






     Yo hayır, hiç sorun değil, lafı bile olmaz. Selamınızı söylerim tabi ki Koca Çınar.”, dedi Tombit.
     Tok ve huzurlu bir ses ile, “Çok teşekkür ederim delikanlı.”
diye memnuniyetini belli etti Koca Çınar. Dallarını sallayarak dökülmesi gereken yapraklarının bir kısmını döktü ve göz kırptı Tombit’e. “Meşe Hanım ile gençlik yıllarımda bir çiftlikte yetişmiş idik. Çok zarif ve kibar bir fidan idi o vakitler. Anlatmış mıydım nasıl tanıştığımızı evlat?” diye devam etti iç çekerek.
      Tombit ise ne diyeceğini bilemeden bir güneşe, bir gölgesine, bir de patika ile yol ayrımına göz attı huzursuzca. Koca Çınarı dinlemek de istiyordu elbet ama bir yandan da ailesini de telaşlandırmak istemiyordu. Sonuçta ailesi onu bekliyor olmalıydı. Koca Çınarı da kıramıyordu ve bir şey söylemeye utanıyordu. Ona karşı saygısızlık etmek istemezdi. İçi hiç rahat etmezdi öyle yaparsa, biliyordu.
       İç dünyasında çekişme yaşadığını sanki fark etmişçesine araya girdi yanlarındaki genç bir meşe;
      “Yeter ihtiyar, rahat bırak genç kibritimizi. Daha fazla geç kalmasını istemeyiz değil mi?”
      “Ah, özürlerimi kabul etmeni dilerim delikanlı, tabi ki geç kalmanı istemem. Bir dahaki gelişinde, o güzel Meşe Hanımla nasıl tanıştığımızı ve neler yaşadığımızı anlatmamı istersen ben hep buradayım.” diye devam etti Koca Çınar.
    “Tabi, çok isterim Koca Çınar.” diyerek gülümsedi Tombit.
     “E o zaman yolcu yolunda gerek. Hadi dikkatli olasın, yolunda kalasın.” dedi Koca Çınar.
     “Acele etme ama hızlı git delikanlı.” diyerek kıkırdadı diğerleri.
     “Görüşmek üzere, hoşçakalın.” dedi Tombit ve yoluna koyuldu.
     Arada bir ‘Keşke diğer kestirme yoldan gitseydim. Ne olurdu sanki bir kere denesem o yolu’ diye düşündü kendi kendine.
     Tamam, kabul, herkes o yolu kullanmaması gerektiğini söyleyip duruyordu ama en kötü ne olabilirdi? Ne kadar zor ve tehlikeli olabilirdi ki bir yol? Denemeden nerden bilebilirdi yolun kendisine zor gelip gelmeyeceğini. Ama vardır bir bildiği elbet o büyük ihtiyar ağaçların da. Sonuçta nice yolcuların ormandan geçişine şahit olmuşlar ve sayısını bilemediği kadar fazla olaylar işitmişlerdi yolculardan.
    Derken patikanın genişleyen kısmından sağa doğru yükselen bir tepeciğe çıktı. Yolun bu kısmını çok iyi biliyordu ve patikayı takip etmektense Meşe Hanım’a doğru yürümek ve yanından geçmek her zaman daha kestirmeydi.
     Sonuçta birkaç genç meşe ağacı ve Meşe Hanım’ın bulunduğu alandan inince aynı yola bağlanabiliyordu. Sadece şu ufak tepeyi aşma zahmetine katlanması yeterliydi.
        Anne ve babası merak etmiş olmalıydı. Artık onlara ne diyeceğini de düşünmeye sonra başlayacaktı. Hem nasıl olsa geç kalmıştı. Meşe Hanım ile az bir sohbetin ne sakıncası olabilirdi ki?  
        Derken tepeyi aştı ve düzlüğe ulaştı. Gördükleri karşısında şoka uğradı. Az daha kafasındaki o kırmızılık alev alacaktı. Sinir, üzüntü ve keder bir anda beynine hücum etti. Bütün neşesi gitmişti. Onun yerine gök gürültülü bir fırtınaya benzeyen ve hiç  dinmeyecekmiş gibi duran stresli bir çaresizlik çöktü.
       Düzlük alanda hiç ağaç kalmamıştı. Çiftlik yakınına kadar uzanan yüzlerce ağaç ve o kibar Meşe Hanım katledilmişti. Yerlerinde sadece bir parça kökleri ve uzantıları kalmıştı. Kimi ağacın ise kökleri tamamen topraktan çıkarılmış vaziyette toprağın üzerinde öylece durmaktaydı.
       Bazı ağaçların gövdeleri üst üste istiflenmiş ve dev canavarların yapımı olan araçlara konulmuştu. Bazılarının dalları ve yaprakları ise gene canavarlar tarafından henüz yeni kesilmekteydi. Etrafta bir tarafta keşmekeş yaşanırken, bir tarafta kütük ve toprak üstünde kısacık parçaları kalan ağaçların, o güzel beyefendi ve hanımefendilerin parçaları sessizce durmaktaydı.
        Adeta bir mezarlık gibiydi. Yuvarlak, kısa, toprak üstünde duran yüzlerce mezarlık taşı..
       “Olamaaaaz…Meşe Hanım ve arkadaşları…hepsi gitmiş, hiç birini sağ bırakmamışlar! CANAVARLAAAR! “ diye bağırdı Tombit gözleri yaşla dolarak.
        Tüm bunlar ne içindi? İlk defa görmüştü böyle bir olayı. Şimdi ne olacaktı? Neden tüm kabileyi yok etmişlerdi. Meşe Hanım kime ne zarar verebilirdi ki?
       Ne yapacağını bilemez halde bir süre etrafına bakındı Tombit. Bir an önce ailesinin yanına gitmeli ve onları uyarmalıydı. Meşe Kabilesi kendi kabilesine çok yakındı. Ya bu canavarlar onların da köyünü yerle bir ederse? Keresteciler Kabilesine, yani kendi yaşadığı yurduna bir an önce dönmeliydi.
       Canavarlardan korka korka, onlara gözükmeden yolunu biraz uzatarak düzlüğün etrafından dolandı ve yoluna koyuldu. Kalbi güm güm atıyordu. Kafasında türlü sorular dolanıyordu. Zihni karmakarışıktı. Öfke, sinir ile birlikte gelip üzüntü ve gam ile beyninden dışarı taşıyordu.
      Patikaya tekrar ulaştığında o dehşetli sahneyi arkasında bıraktı. Ormanın içinden patika üzerinde koşmaya devam etti. Hala gözleri yaşla doluydu. Bir yandan ağlıyor, bir yandan terliyordu. Ama durmuyordu. Koşuyordu. Her şeyi anlatmalıydı.
      Ormanlık  alanda, daha önce onunla sohbeti olan tüm ağaçlar, şaşkınlık içinde ona bakıyorlardı. Hiç selam vermeden geçmezdi buralardan Tombit.
       Gözlerinde biriken yaşlardan dolayı etrafını bulanık şekilde görse de köyün ilk yerleşim mekanlarını seçebildi Tombit. Etrafta ormanlık alan diplerinde talaşlar ve kereste artıkları vardı. İçlerinden yüzercesine geçerek ailesinin talaş bahçesine ulaştı.
       “Anneeee! “ diye seslendi Tombit, bahçeye girer girmez.
       Küçük bir taş oyuğu olan evlerinin kapısı kitliydi. Kapıya tokmak misali sert şekilde vurdu. İçerden ses gelmedi. Evde kimse yoktu. Daha da huzursuz oldu.
       “Nerdesiniz yaa? “ diyerek kapının önüne oturdu. Hıçkırıktan ne dediği de anlaşılmazdı gerçi. Ne yapacağını bilemez halde ağladı durdu.
      

                                                                                                             >>> DEVAM EDECEK >>>

Devamını Oku ...

15 Haziran 2020 Pazartesi

YENİ BİR ŞİİR


KELEPÇE

Aşk ki;

Helalden başkasına,

 kapatmaktır tüm güzelliği...

Başka isimlere kalın bir çizgi,

Gözlere perde,

Yüreğe Kelepçe...

                                                 Hayaliyyun

Devamını Oku ...

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ



BENİ ÖDÜLLE CEZALANDIRMA

Yazar : Dr. ÖZGÜR BOLAT

🗝️Sahip olmak istediğimiz değil, sahip olduğumuz çocukları yetiştirmeliyiz. 


🌟Çocuk eğitimi hakkında ince detaylarına kadar anlatılan ve ebeveynlere, öğretmenlere yol gösterecek, ışık niteliğinde özel ve güzel bir kitap. Keyifli okumalar🌿📙

Devamını Oku ...

1 Haziran 2020 Pazartesi

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ




                                        KÜÇÜK ÜLKE 
                                           YAZAR: GAEL FAYE


🌟"Mutluluğun ölçüp biçilecek bir tarafı olmaz ki"    

  
🗝️Tarihin girdabından kaçamayan bir çocuğun masumiyetini yitiriş hikâyesi olarak da okunabilecek roman, Ruanda’da ve Orta Afrika’nın küçük ülkesi Burundi’de yaşanan soykırımı odak noktasına oturturken, böyle büyük trajedilerin suçsuz insanların elinden yalnızca sevdiklerini değil, geçmişlerini ve hatıralarını da alıp götürebileceğini çarpıcı bir dille anlatıyor.
Devamını Oku ...