KENTSEL
DÖNÜŞÜM İLE YEŞİL-EKO KENTLERİN OLUŞTURULMASININ VE ENTEGRESİNİN ÖNEMİ ÜZERİNE
İNCELEME
Ekrem
DEMİRKOL1
1İnşaat Mühendisi, ekremdemirkol@gmail.com
Geliş Tarihi/Received: 03.01.2019
Çağlar
boyu, insan nüfusunun ve doğal yaşam tahribatının giderek artması üzerine insan
yaşamını doğrudan etkileyen faktörlerin olumsuz taraflarını azaltmak adına
yapılması gereken reaktif ve proaktif çalışmalar gerekmektedir. Bu
çalışmalardan birisi de insanların yoğun bir şekilde yaşamsal faaliyetlerini
sürdürdüğü ‘Kent’ alanlarında, yenileme ve düzenlemeleri ifade eden Kentsel
Dönüşüm kavramıdır. Kontrolsüz şekilde yayılmanın zararlarını azaltmak ve/veya ortadan
kaldırmak adına yapılmaya çalışılan dönüşümlerin, maalesef fiziki açıdan bariz
yetersizliği günümüzde daha rahat anlaşılabilmektedir. Sadece bina yenileme
olarak görülmemesi gereken Kentsel Dönüşüm Olgusu, insanların yaşamsal huzur ve
refahı için , fiziksel bir dönüşümdür ve insanın kentsel yaşam kalite
parametrelerini olumlu yönde artıracak çalışmaların sadece bir parçasıdır. Deprem
kuşağında bulunan ülkemiz için de elzem olan bu kentsel dönüşümü bilinçli bir
şekilde yapmamız gerekmektedir. Hem insani hem doğal hayat ancak dengeli
çözümlerle yapılabilir. Doğa ve yaşam dengesini gözetmek için de kentsel
dönüşümü gerçekleştirirken olabildiğince ‘Eko-kent ve/veya Sürdürülebilir Yeşil
Kent’ kavramlarını, bu çalışmalara entegre etmek mecburidir. Bu incelememde,
iki önemli kavramın birbirine entegrasyonunun insan ve doğa refahı açısından
önemini incelemeye çalışarak araştırmamı sürdürmekteyim.
Anahtar
Kelimeler: Kentsel Dönüşüm, Eko-Kent, Yeşil Şehir, Sürdürülebilir Kent, Kentsel
Yaşam Kalitesi Parametreleri, Yeşil Binalar…
1. GİRİŞ
Araştırmaya
konu olan iki genel kavramın temel taşlarından birisi elbette Kent kavramıdır.
Bu kavram, geçmişten bugüne dek çeşitli alanlarda bilim ve düşünce adamlarının
farklı boyutlardan ele almasıyla tanımlara bürünmüştür. Genel bir tanım yapmak
gerekirse Kent, birbirinden farklı özelliklere sahip homojen özellikte olmayan
bireylerin yaşadığı, ekonomik aktivitelerin farklılaştığı, eğitim, sağlık,
eğlence, dinlence vb. insani ihtiyaçların karşılanabildiği belli bir nüfus büyüklüğüne ulaşmış yaşam alanıdır.
Kent olarak tabir edilen alanlarda, tüm bu
çeşitlilik ve insani ihtiyaçların artışından dolayı da kaçınılmaz bir büyüme
söz konusudur. Özellikle ülkemizdeki yoğun nüfusa sahip metropollerde,
insanların ve/veya ilgili idarelerin kontrolsüz bir şekilde şehirleşmesinden ve
yerleşkeler kurmasından ötürü ortaya çıkan kentsel kargaşa ve düzensizlik ile
insanların doğaya ve kendine zarar verme süreci hızlanmış oldu. Buna ilaveten
bakımsız kalan konut kümeleri, yerleşim alanları ve fiziki açıdan yetersiz
dayanıma ve konfora sahip kontrolsüz yapılan yapıların çoğalmasından sonra bir
deprem kuşağı içerisinde bulunan ülkemizde yaşanan depremlerle zarar gören
insanların ve çevrenin hali, Kentsel Dönüşüm kavramı üzerinde reaktif değil,
proaktif çalışılması gerektiğini elzem kılmıştır.
Dünyada
kentsel dönüşüm kavramı daha çok sanayileşme ve sanayi şehirlerinin
kurulmasından sonra gündeme taşınmaya başlanmıştır. Artan çevresel
düzensizlikler, sosyolojik, ekonomik ve fiziksel sorunların artışı ve yenilenme
ihtiyacından dolayı çeşitli bakış açılarıyla uygulanmaya çalışılmıştır.
Ülkemizde ise daha çok 1999 Marmara Gölcük Depreminden sonraki kayıplar ve
fakına varılan yanlışların düzeltilmesi ihtiyacından dolayı gündemde yer almaya
başlamış olan Kentsel Dönüşüm kavramı üzerine gereken fizibilite ve planlama
yapılamamıştır. Maalesef bu deprem
etkisinden dolayı da bu kavram, sadece fiziki bir dönüşüm algısı içerisine
hapsedilmiştir.
Sonraları
çıkan kanunlar ile kentsel dönüşüm üzerine çalışmalar başlamış ve özellikle kontrolsüz
yerleşimi fazla olan büyük şehirlerde dönüşüm uygulamaları hayata geçirilmiştir.
Bu yasalardan birisi 6306 sayılı Afet Riskli Yapıların Yenilenmesi Hakkında
Kanuna göre, kentteki afet riski taşıyan alanların belirlenip, sağlıklı ve de
yaşanılabilir hale getirilmesidir. Kanun, Türkiye' nin her tarafındaki kent ve
köylerdeki ekonomik ömrünü tamamlamış, yıkılma riski taşıyan binaların devletin
sağladığı yapım kredisi, kira yardımı, belediye harç-vergi avantajlarını
da kullanarak yeniden yapılmasını öngörmektedir.
Kısaca
kentsel dönüşümle kaçak yapılaşmanın önüne geçilmesi, depreme dayanıklı
olmayan, ekonomik ömrünü doldurmuş binaların yeniden yapılarak olası doğal
afetler sonucu oluşacak zararların en aza indirilmesi amaçlanmaktadır. Ancak
bu dönüşümler fiziki olarak gerçekleştirildiği için bütünsel bir dönüşüm tam
manada gerçekleştirilememiştir. Tam manada Kentsel Dönüşüm kavramını
irdelersek, insanların kentsel yaşam kalitesi parametrelerini artırıcı yönde
olması gerekliliği açıktır. Bu parametreler ise tabi ki doğal yaşam ve kent
dengesini de incelemeye almak demek olduğundan dönüşüm yapılırken göz ardı
edilmemesi gereken ve yapılabilirliği en kolay şekilde kentsel dönüşüm ile
gerçekleştirilebilir olan Sürdürülebilir, Yeşil Kentler oluşturulmasıdır. Dönüştürülecek
her bir yerleşim alanı, Yeşil Bina Sertifikasyonları ve Sürdürülebilir Şehir
kavramlarıyla entegre edilerek yeniden planlanmalı ve lokalden bütüne
tamamlayıcı şekilde gerçekleşmelidir. Bu kavramlar ve etkileşimleri, Kent
boyutunda incelenerek gerçekçi ve yararlı dönüşümler yapılması halinde ideal
bir yaşam alanı oluşturulmasına imkan sağlayacaktır.
2.
KENTSEL DÖNÜŞÜM KAVRAMI
Kentsel
yaşam alanları daha önceden de bahsettiğim üzere insan faaliyetleri açısından
karmaşık ve dinamik sistemler bütünüdür. Fiziksel, toplumsal, çevresel,
ekonomik ve hatta siyasal ve ideolojik faktörlerin etkisinde değişim ve dönüşüm
gösterdikleri gibi, kendileri de birçok değişim dönüşüme neden olabilirler.
Kentsel mekandaki değişim ve dönüşümler, kimi zaman mekan ve yaşam kalitesini
arttırıcı yönde olurken; kimi zaman ise, mekanın ekonomik, toplumsal, çevresel
ve fiziksel çökme ve bozulması olarak kendini gösterir. Kentsel dönüşüm bir
olgu olarak belirli bir zaman aralığında sürekli gerçekleşmektedir. Olması
gereken ve olmakta olan farklı özelliklere sahip olabilmektedir. TDK
sözlüğünden yola çıkarak Kentsel Dönüşümü, kentsel alanların var olan
durumundan başka bir biçime girmesi, başka bir durum alması olarak
tanımlayabiliriz.
Tarih
boyunca bilim ve düşünce insanlarına göre kentsel dönüşümün bir çok farklı
tanımı yapılmıştır:
Linchfield (1992); “kentsel
dönüşümü, kentsel bozulma süreçlerini daha iyi anlama ihtiyacından doğan ve
gerçekleştirilecek dönüşümde elde edilen sonuçların üzerinde uzlaşma” olarak,
Dannison (1993); “kentsel
dönüşümü, kentsel çöküntü alanlarında yoğunlaşan sorunların eşgüdümlü bir
biçimde çözümlemek için ortaya konulan yöntem” olarak,
Roberts (2000); “kentsel
dönüşümü, kapsamlı ve bütünleşik bir vizyon ve eylem olarak, bir alanın
ekonomik, fiziksel, toplumsal ve çevresel koşulların sürekli iyileştirilmesini
sağlamaya çalışmak”, olarak tanımlamışlardır.
Bu tanımlardan yola çıkarak Kentsel Dönüşümü; “ Çöküntü ve bozulmaya maruz
kalmış olan insan yerleşim alanlarının sosyolojik, ekonomik, toplumsal,
fiziksel ve çevresel yönden şartlarını kapsamlı ve bütüncül çalışmalarla
iyileştirmeye ve geliştirmeye yönelik uygulanan planlama, strateji ve
eylemlerin bütünü” olarak tanımlayabiliriz.
3.
TÜRKİYEDE KENTSEL DÖNÜŞÜM
SÜRECİ
Türkiye
bazında bakıldığında, kent yenileme ihtiyacını ortaya çıkaran sebepler ülkemize
özgü kentleşme özellikleri ve sorunları ile yakından ilişkilidir. Türkiye’de
kentler, aşırı nüfus yığılmaları, afet tehlike ve riskleri, yanlış yer seçimi
kararları gibi çeşitli nedenlerden kaynaklanan sorunlarla karşı karşıyadır. Bu
sorunların her biri, ülkemiz için kentsel dönüşüm / yenileme ihtiyacını doğuran
faktörlerdir. Olağandışı kent yenileme nedenlerini ise, depremler başta olmak
üzere afetler ve afet riskleri oluşturmaktadır.
Ülkemizde Osmanlı döneminde yangın
bölgelerinin yeniden inşası ile ilk örnekleri görülen kent yenileme
uygulamalarını kültür ve tabiat varlıklarını koruma anlayışı içinde, kentsel
sitlere yönelik çalışmalar izlemiş, günümüzde ise, yasa dışı ve yaşam kalitesi
düşük kentsel alanların yasallaştırılması ve sağlıklaştırılması, prestijli yeni
merkezi iş alanları, fuar, alışveriş ve eğlence merkezleri, uluslararası tatil
köyleri, golf sahaları gibi dönüşüm uygulamaları ile devam etmiştir. Son
dönemlerde ise gecekondular, afet riski olan bölgeler gibi kentsel sorun
alanlarının çözümüne yönelik uygulamaların kent yenileme/dönüşüm projelerinde
ön plana geçtiği görülmektedir.
1950’ler ve onu takip eden yıllarda
ülkenin sosyo-ekonomik yapısında yaşanmaya başlayan gelişmeler kentleşme
hızının ve kentsel nüfusun artışına neden olurken, kentler bu yıllardan
itibaren hiç görmedikleri ölçüde hızlı bir dönüşüm sürecine de girmişlerdir. Bu
süreçte yeni merkezler ortaya çıkmış, kentlerin gelişme yönleri değişmiş,
merkezi iş alanı içinde kentsel rantların artmasıyla ekonomik ömrünü
tamamlamadan binaların çoğu yıkılarak yerlerine çok katlı yapılar inşa edilmiş,
yeşil alanlar ve tarım toprakları gibi yerleşime uygun olmayan alanlar
konutlarla kaplanmaya başlanmış, kent merkezleri daha kalabalık ve değerli hale
gelmiştir (Tekeli, 1991: 41; Kıray, 1982a: 270). Bu dönüşüm sürecinde kentler
plansız gelişmeleri yanında hem doğal, tarihi ve kültürel çevreyi hem de afet
risklerini göz ardı ederek büyümüşlerdir. 1950 ve 60’lı yıllardan itibaren
İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyük kentler bu dönüşümün simgesi haline
gelmiştir (Keskinok, 2001: 37; Tekeli, 1982: 70; Görmez, 2004: 43). Kent içinin
dönüşümü yanında 1980 sonrasında kentler, çevrelerine eklenen yeni oluşumlarla
(gecekondu alanları, sanayi bölgeleri, devlet kurumları, üniversite kampüsları
vb.) “yağ lekesi” gibi, boşluksuz büyümeye başlamışlardır (Tekeli, 2001: 83).
Gecekondulaşma sorunu bu yıllardan itibaren ekonomik ve sosyal yapıyla bağları
çerçevesinde kentsel bir olgu haline gelirken, yaygınlaşmıştır (Kıray, 1982b:
278; Keleş, 2002: 557; Görmez, 2004: 16; Eke, 1998: 24).
Olağandışı kent yenileme nedenleri
açısından bakıldığında, ülkemizde depremler başta olmak üzere doğal afetlerin
ve doğal afet risklerinin kentlerin yenilenmesi ihtiyacını doğuran unsurlar
olduğu görülmektedir. Örneğin İstanbul, tarih boyunca çok sayıda büyük deprem
yaşamış, aynı yerde, yıkıp-yapma ve onarımlarla yeniden inşa edilmiştir.
Afetler kent için yenileme yanında, yeni imar düzenlemelerinin hayata geçmesi
fırsatını ortaya çıkarmıştır (1509 depremi sonrasında İstanbul’da olduğu gibi).
Yakın tarihimizde de 1998-Ceyhan, 1992- Erzincan, 1995-Dinar, 1966-Varto,
1971-Bingöl depremlerinin ardından söz konusu kentler aynı yerde yeniden inşa
edilmişlerdir. Ülkemizde afetin ardından ve afet olmadan önce mevcut tehlike
karşısında risk azaltımı amacıyla yeri değiştirilen yerleşim yerleri vardır.
1939-Erzincan, 1970-Gediz, 1942-Erbaa, 1975-Lice, 1939-Dikili, depremlerinin
ardından bu kentler, eski yerleşim yerlerinin yakınında, güvenli bölgelerde,
kısmi risk azaltımı önlemleri ile yeniden inşa edilmişlerdir. Türkiye’de
meydana gelen depremler içinde 1999-Marmara ve Düzce Depremleri ise neden
oldukları can ve mal kayıplarının büyüklüğü, etkilediği alanın genişliği,
sonrasında hayata geçirilen yenileme ve risk azaltımı uygulamaları yanında,
İstanbul başta olmak üzere farklı kentlerde başlatılan risk azaltımına dayalı
yenileme çalışmaları açısından da dönüm noktası oluşturmuştur.
Türk
planlama sistemi içinde henüz yeni olduğu söylenebilecek (Özdemir ve diğerleri,
2005; Çakılcıoğlu ve Cebeci, 2003: 296) kent yenileme anlayışı 1980 sonrası
süreçte özellikle gecekondu alanlarının dönüştürülmesi amacıyla uygulanmaya
başlanmıştır (Dündar, 2003: 65). 1980’li yıllarda bu amaçla hazırlanan ve
kamunun öncülüğünde uygulanan ilk kentsel dönüşüm projeleri Dikmen Vadisi ve
Portakal Çiçeği Kentsel Dönüşüm Projeleridir. Bu yıllardan sonra kentsel
dönüşüm projeleri, gecekondu alanlarının iyileştirilmesinden uluslararası
sermayenin de dâhil olduğu büyük projelere kadar çeşitli ölçeklerde
uygulanmaktadır Türkiye’nin en hızlı büyüyen kenti İstanbul, hem kamu
müdahalesi ile hem de kamu müdahalesi dışında yapılan çeşitli türlerde kentsel
dönüşüm projelerine yoğun biçimde sahne olmaktadır (Kahraman, 2006: 95). Bunun
yanında Ankara ve İzmir başta olmak üzere ülkenin çoğu kentinde farklı türlerde
kentsel dönüşüm projeleri hayata geçirilmektedir. Bu projelerden bazılarını
türlerine göre şu şekilde gruplandırmak mümkündür;
a) Çöküntü bölgelerinin / gecekondu
alanlarının dönüşümü: İstanbul’da kıyı alanlarında Tuzla, Beykoz, Sarıyer,
Silivri’deki gecekondu bölgelerinin, eski sanayi alanlarının (Kağıthane Deresi
ve çevresi, Pendik, Kartal sahili ve Maltepe’de eski mermer ocaklarının
bulunduğu bölge; Beykoz’da Beykoz Deri Kundura, Paşabahçe tesislerinin
üretimlerine son vermeleri ile ortaya çıkan boş alanlar) yerlerine lüks konut
alanları, iş merkezlerinin yapılması; Ankara’da Güneypark Konutları, TOKİ’nin
farklı kentlerde uyguladığı projeler, İzmirKadifekale, Karşıyaka-Şemikler, Ege
Mahallesi örnekleri. Ankara’da gecekondu alanlarının yoğunlaştığı bölgeler
(Çankaya, Altındağ, Etimesgut, Gölbaşı, Keçiören, Mamak, Sincan, Yenimahalle)
başta olmak üzere kentsel dönüşüm projeleri uygulanmaktadır. Bunlara örnek
olarak GEÇAK (Çankaya), Aktaş-Atilla (Altındağ), Ege (Mamak) ve Şirindere
(Yenimahalle) Kentsel dönüşüm projeleri örnek olarak verilebilir (Eke ve
Uğurlar, 2005: 383).
b) Soylulaştırma: İstanbul’da kıyı
kesimindeki tarihi yapılarda; 1970 ve 1980’lerde Kuzguncuk, Arnavutköy,
Ortaköy, Cihangir, Beyoğlu, Galata, Balat ve Fener gibi tarihi veya özgün
niteliği olan ve zaman içinde çöküntü sürecine girmiş olan semtlerin dönüşümü
(Uysal, 2006: 88).
c)
Merkezi iş alanının dönüşümü: İstanbul’da Beşiktaş ve çevresinin yeni merkezi
iş alanı olması, iş merkezlerinin burada yer seçmesiyle yaşadığı dönüşüm;
Maslak ve Büyükdere aksı; İzmir’de 3. İzmir Kent Merkezi Projesi.
d) Prestij projeleri ile dönüşüm:
İstanbul’da Beyoğlu, Galataport, Kadıköy’de Haydarpaşa Liman Bölgesi.
e) Sit alanlarının korunması ve turizm
amaçlı dönüşüm: İstanbul’da Tarlabaşı, Hacıhüsrev, Tophane, Dolapdere,
Okmeydanı’ndaki kısmi projeler; Tarihi Yarımadayı kapsayan Fatih ve
Eminönü’deki turizm amaçlı dönüşüm, Ulus Tarihi Kent Merkezinin Dönüşümü
Projesi, Beypazarı Evlerinin Restorasyonu Projesi, Edirne
f) TOKİ’nin öncülüğünde başlatılan
dönüşüm projeleri: İstanbulTuzla’da, Pendik’te (İstanbul park Formula 1 Pisti,
yat limanı, Sabiha Gökçen havaalanı, Sabancı Üniversitesi) (Kahraman, 2006:
95). g) Doğal afetler nedeniyle kentsel dönüşüm: İstanbul’da Zeytinburnu,
Bakırköy, Küçükçekmece’de bu amaçla projeler yapılmaktadır. İzmir’de heyelan
bölgesi olan Ballıkuyu ve Vezirağa’daki bölgelerin tasfiyesi. Bunların yanında,
depremden hasar gören kentler de (Adapazarı, İzmit, Değirmendere, Düzce gibi)
zorunlu olarak yeni konut alanlarının yapılması, yeni gelişme alanlarının
belirlenmesi ile dönüşüm sürecine girmişlerdir. Dönüşüm projelerinde kamu ve
özel sektör yanında Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) dönüşüm
alanlarındaki hareketin tetikleyicisi konumundadır. 2006 itibariyle TOKİ, 100
belediye ile gecekondu dönüşüm protokolleri imzalamış, ilk etapta 52 ayrı bölgede
65 bin konutu tamamlamıştır . Kentin boş arazilerindeki veya özel mülkiyete ait
yerlerde özel şirketler kendileri projeler yaparken, proje yapılması riskli
olan gecekondu alanlarında genellikle TOKİ ve belediyelerin uygulamaları
görülmektedir (Kahraman, 2006: 98). Bunun yanında merkezi yönetim de
İstanbul’da yapılan bazı büyük dönüşüm projelerinde imar planlarını onaylayan
makam olmasından dolayı müdahil durumdadır (İETT arazisine yapılacak olan Dubai
Kuleleri, Karayolları Genel Müdürlüğünün Zincirlikuyudaki arsası gibi).
Belediyeyle kooperatifler ve yüklenici firmaların birlikte hareket ettiği
projelerin yanında (GEÇAK gibi), belediyelerin belediye şirketleri aracılığıyla
yürüttüğü projeler de vardır. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde
KİPTAŞ, Kocaeli’de KentKonut gibi.
4.
YEŞİL BİNA VE
SÜRDÜRÜLEBİLİR EKO KENT TANIMI
Dünyamız her geçen gün değişiyor, gelişiyor. Bu
değişim ve gelişimin en fazla yaşandığı yerler ise kuşkusuz şehirlerdir.
Şehirler, değişimi yaşamanın ötesinde nüfusları, sanayileri ve çevrelerine olan
etkileriyle benzersiz bir konumda olmasına karşın bu konum, o şehirde
yaşayanları şehirlerinin dönüşümüne adeta mecbur bırakıyor. İşte bu yüzden,
Sürdürülebilir Şehirler konsepti, geleceği şekillendiren bir hareket olarak hayatımıza
girmeye hazırlanıyor.
Birleşmiş
Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu Brundtland Raporu(1994) ‘na göre
Sürdürülebilirlik, ‘Gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yollarını
tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçların temin edilebilmesidir.’ Sürdürülebilir Kent kavramı,
kentleşmenin yoğunlaşması, ekonominin giderek gelişmesi, hızlı nüfus
artışlarıyla birlikte giderek çoğalan çevre sorunlarıyla başa çıkabilme ve
ekosistemin korunması olgularını ele alan bir kavramdır.
Günümüzde
şehirler(Kentler) ne kadar modernleşirse modernleşsin dünyaya yarardan çok
zarar getirebiliyor. Ya da bir başka deyişle; "Dünyanın bize ayrılan
kısmının sonuna geliyoruz."
Bugün, soluduğumuz hava son 350 bin yılın en yüksek
karbondioksit oranına sahip. Enerji ihtiyacı ise her geçen gün daha da artıyor.
Sadece 25 yıl içinde yüzde 40 daha fazla enerjiye ihtiyaç duyulacak. Hava
trafiğinde ise uçaklarla birlikte yoğunluk iyice artacak. Mutemelen 2030'da
bugüne oranla yüzde 60 daha fazla bir hava trafiğiyle karşılaşacağız. Bazı büyük
metropollerdeki durum ise geleceğe yönelik bu rakamları doğrular niteliktedir.
Örneğin Londra ve Vancouver'ın ekolojik ayak izi 3,05 gezegene eşit olarak
hesaplanmıştır.Giderek ve çok hızlı bir şekilde kırsal
kesimlerden kentlere göçün artması, kentlerin altyapı sorununu da beraberinde
getirmektedir. Bugün yaklaşık 4 milyar insan şehirlerde yaşamaktadır.
Atmosferdeki zararlı gaz salınımlarının sorumlusu da yine kentlerdir
diyebiliriz.
Bu noktada
Eko-kentler yeni bir kent çözüm önerisi olarak görülmekte; kendi enerjisini
üreten, doğaya saygılı kentler oluşturulabilmektedir. Eko-kent kavramı, kentin
ve çevrenin etkileşim içinde olacağı bir kent tasarımı ve uygulama
yaklaşımıdır. Bu yaklaşımla hedeflenen; canlı organizmalar ve doğal
ekosistemlerin fonksiyonlarını sürdürebileceği, kendi kendine devam edebilen,
sağlıklı bir insan yerleşimi sağlanmasıdır. Bölgesel, doğal ve dünya ekonomik
sistemi için bir alt sistem oluşturulması amaçlanmaktadır. Sağlıklı bir
ekosistem ve canlı organizmalara olanak sağlayabilecek temel sistemlerin
oluşturulması, projenin hedeflediği noktaya ulaşmak konusunda bir zorunluluk
olarak kabul görmektedir. Bu sistemlerden birkaçı; biyo çeşitliliğin
sağlanması, enerji tüketiminin minimuma inmesi, yeşil alanların arttırılması,
karbon ayak izinin minimize edilmesi olarak sıralanabilir.
Sürdürülebilir
bir kent tasarımını yapmak ve hayata geçirmek için çok yönlü çalışmaların
gerçekleştirilmesi gereklidir. Bireyden topluma, konuttan kente yani özelden
tüme varış şeklinde gerçekleştirilebilecek olan bu dizayn tarzı kentsel
dönüşümün uygulandığı yerleşkelerde zorunlu tutulmalı ve dönüşümlerin
sürdürülebilirlik açısından fırsata dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Yönetişim
parametresi diğer olgularla bir bütün olarak hareket ederek çevresel kaygıların
imar mevzuatları ile entegrasyonu sağlanarak kentsel dönüşümle
bütünleştirilmelidir. Böylece yaşam kalitesinde hem kısa hem uzun vadede olumlu
sonuçlar elde edilecektir.
Şekil 1 :
Sürdürülebilir Kent ve Dönüşüm Zinciri
5.
YEŞİL BİNA VE KENTLERDE
DEĞERLENDİRME SİSTEMLERİ
Yeşil bina, Sürdürülebilir
Kent ve Ekolojik Denge gözetilerek yapılan inşaatlar sayesinde insani ve
çevresel bazda daha kaliteli yaşam alanları kurulabilir. Ancak yaşam
alanlarının sürdürülebilir olup olmadığını belirlemek için elbette bazı
kriterler olmalıdır. Ayrıca bu kriterleri denetleyen ve onaylayan yetkili
kurumlar ve ya sistemlerin de olması gerektiği aşikardır. Özellikle kentsel
dönüşüm kanun ve yönetmeliklerine, Eko-kent kurulması modelinin entegrasyonunun
sağlanbilmesi için de bu yetkili sistemlerin ilgili kurum veya kuruluşlarla
yönetişim uyumu da sağlanmalıdır. Bu değerlendirme sistemleri arasında; Leadership
in Energy & Environmental Design (LEED), Building Research Establishment
Environmental Assessment Method(BREEAM), DeutscheGesellschaft für Nachhaltiges
Bauen(DGNB), Türkiye Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneğinin Türkiye Ulusal Yeşil
Konut Sertifikasyonu Sistemi vb. kuruluş ve sistemler mevcuttur. Lokal ve
evrensel boyutta çeşitli derecelendirme ve sertifikasyon sistemleri bulunmakla
beraber Eko-Kent Dönüşümlerinin de anahtar kuruluşları olarak kullanılabilecek
bu sistemler kentsel dönüşüm kapsamında entegre çalıştırıldığında istenen
olumlu sonuçlar elde edilebilir.
Şehirler yeniden
tasarlanırken veya sıfırdan inşaa edilirken gözetilmesi gereken konfor ve
ekonomik parametreler dışında sürdürülebilir yaklaşımı da göz ardı
edilmemelidir. Böylece uzun vadede daha ekonomik ve zararsız kentler
yapılabilecektir.
Örneğin LEED ile birlikte dizayn
edilecek şehirde Lokasyon ve bağlantı, Çevre Modeli ve Tasarımı, Yeşil Altyapı
ve binalar ana başlıklar halinde dikkat edilmesi gereken unsurlardır. Yeşil
tasarım denildiğinde sadece yeşillik ve çimen algısından uzaklaşılmalıdır. Bu
kavramın aynı zamanda kullanılan kaynakların idareli tüketilmesi, doğadan
temini ve minimum zarar verilmesi, geri dönüşümü ve yeniden değerlendirilmesi
anlamını ifade ettiği de akla gelmelidir. Yani Mevcut yerleşim ile bağlantı,
Mevcut altyapı ile bağlantı, Kirletilmiş alanların yeniden kullanımı, Doğal
alanların korunumu, Bisiklet ağları, Konut – işyeri yakınlığı, Kompakt yerleşim
sistemi ve karma kullanım, Kamusal alan ve toplu taşıma, Farklı gelir grupları
için konut tipolojileri, Sosyal donatılar ile bağlantı, Yol ağları ve ulaşım
planlaması, Enerji verimliliği, Su verimliliği, Peyzaj tasarımı, Mevcut
binaların kullanımı, Isı adası etkisi, Atık yönetimi, Geri dönüşümü gibi
unsurlar ele alınmalıdır.
Şekil 2 : LEED Sertifikasyonunun Kent Modellemedeki
Puantajı
6. EKOLOJİK AYAK İZİ VE İSTANBUL - TÜRKİYE
Ekolojik ayak izi; tüketilen
tüm doğal kaynakların, üretilmesi için gereken toprak alanını gösteren bir
ölçüdür. Bir eko-ayakizi, tükettiğimiz tüm enerji, su, madde, ürün ve
hizmetleri üretmek için ihtiyacımız olan kara ve denizin ölçümüdür. Bu ölçümde
önemli olan, bildiğimiz gibi sınırlı olan doğanın kaynaklarıyla bu yükü
desteklemeyi sürdürüp sürdüremeyeceğinin değerlendirilmesidir.
2010 yılı verileri ile
hazırlanan dünyanın ekolojik ayak izi sıralamasında ilk 10 ülke sırası ile :
Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Danimarka, Belçika, ABD, Estonya, Kanada,
Kuveyt, İrlanda olarak açıklanmıştır.Türkiyede ise, 6 Mart 2012 tarihinde
yayınlanan Dünya Doğayı Koruma Vakfı WWF Türkiye (World Wild Fund for Nature)
raporuna göre, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası’nda ekolojik
limit aşımı son 50 yılda 8 kat artarken, 2012 itibari ile Türkiye’nin Ekolojik
Ayak İzi, sahip olduğu yenilenebilir doğal kaynakların 2 katıdır. Türkiye’nin
Ekolojik Ayak İzi’nin yaklaşık yarısını ise Karbon Ayak izi oluşturmaktadır.
Karbon ayak izi ise, birim
CO2 cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı açısından,
insan faliyetlerinin çevreye verdiği zararın ölçüsüdür. Yani evsel enerji
tüketimi ve ulaşım dahil olmak üzere fosil yakıtların yanması sonucunda ortaya
çıkan doğrudan karbondioksit emilsüyonlarının ve kullandığımız ürünlerin tüm
yaşam döngüsünden bu ürünlerin imalatı ve en sonunda bozulmaları ile ilgili
olan karbondioksit emisyonlarının ölçüsüdür.
Avrupa
Şehir Endeksi Verilerine (Europan Green City Index Report) göre İstanbul %45.20
puan ile 25.sırada yer almaktadır ve bu bizim için gerçekten vahim bir
sonuçtur. Yaklaşık 15 milyon nüfusa sahip İstanbul’un Karbon salınımı ise 3.25
ton/head olarak belirlenmiştir ve bu değer giderek artmaktadır.
Şekil 3 : Karbon Ayak İzinin Dökümü
Tablo 1 : Avrupa Şehir Endeksi Verileri
7. TARTIŞMA ve
SONUÇ
Anlaşılacağı üzere kentsel dönüşüm,
yeni kentsel alanların planlanması ve geliştirilmesinden çok var olan kentsel
alanların planlanması ve yönetimi ile ilgilidir. Maalesef ülkemizde, bazı
üzerinde çalışılmış örnek projeler hariç, çoğunlukla kentsel dönüşüm algısı,
bina yenileme ve boş arazilerin konutlar ile örtülmesi olarak vücut bulmuştur.
Bahsedilen sosyolojik, ekonomik, toplumsal ve çevresel etkileşim yönleriyle
dönüşümler planlanmadıkça çevre-insan dengesi arasındaki kopukluk devam
edecektir.
İşte bu olumsuz sonuçların etkilerini
ortadan kaldırmak ve daha kaliteli kent yaşamı ortamını sağlamak için bir
fırsat niteliğinde olan ve halihazırda üzerinde çalışılmış, düşünülmüş ve
örgütlenilmiş kavramların bütünü Sürdürülebilir, Yeşil Kent dizaynlarına
yönelmeliyiz. Kentsel Dönüşümün boş taraflarını insani bir şekilde dolduracak
olan bu yaklaşımlar ile Mekansal, fiziksel, sosyal, ekonomik ve çevresel bazda
kentsel yaşam kalitesi parametrelerini olumlu yönde tutacaktır. Böylece
insanların doğa ile uyumlu bir şekilde refah içinde yaşayabileceği yerleşim
alanları inşa edilebilecektir.
Halihazırda yapılmış olan çalışmalar
ve örnekleri şehirsel bazda mevcut olan bu kavramların ülkemizde de geç
kalınmadan yapılması şarttır. Bu entegrasyonu sağlarken de mevcut sertifikasyon
ve kuruluş sistemlerinin ilgili yönetim ile bir arada çalışması mecburidir.
Ayrıca görüleceği üzere giderek
olumsuz yönde seyreden bir ekolojik dengesizlik ile baş başa kalabileceğimiz ve
halihazırda ekolojik ayak izinde kötü verileri olan şehirlerimizde dönüşümleri,
daha planlı ve daha ‘Yeşil Konsepti’ ile gerçekleştirmeliyiz.
Sürdürülebilir ve Eko-Kent kavramını
hayata geçirmedeki zorluklardan birincisi Bilinç Eksikliğidir. Ekokent
ilkeleri tamamen kabul edilmemiş olduklarından dolayı, ortak bir anlayış etkisi
olması zordur .Çünkü buna uygun zemin, bilgi ve denetim pek fazla bulunmamaktadır. Politik olarak da
bunu tanıtmak bu nedenle zor olabilir. Ancak radikal çözümlerin gerekliliği
aşikardır.
Karşımıza çıkabilecek diğer bir zorluk
unsuru olarak da parçalanmış Kurumlar denilebilir. Verimsiz ya da yetersiz
kurumlar için koordinasyon bir engel teşkil ediyor olabilir. Ayrıca entegre
çalışma prensiplerinde eksiklikler ile politik sebepli engeller
oluşabilmektedir. Bunun çözümü de yönetişim ve planlama ile birlikte denetim ve
kontrol üzerine yoğunlaşmaktır. Sosyal bir sorunu fiziksel yöntemlerle,
fiziksel sorunları da ekonomik yöntemlerle çözemeyiz. Bu geçici çözümler
yalnızca kısa vadede gün kurtarır.
Sonuç olarak ;
·
Ekolojik Faydaları : Sera gazı salınımı azaltma,
çevresel esnekliği artırma, havanın kalitesini artırma, düşük ısı adası etkisi.
·
Ekonomik Faydaları: Enerji ve su yaratma
potansiyeli, yenilenebilir enerji endüstrisinin ve maliyetler arası tasarruf da
dahil olmak üzere yeşil sektörde yatırım ile artan kaynak verimliliği.
·
Sosyal Faydalar: Canlılığı ve yaşam kalitesini
artırır. İsteklerin daha çok sağlanmasına sebep olur, denilebilir.
KAYNAKÇA
•
Çetinkaya,Ç - Eko-Kentler: Kent ve Doğa
İlişkisinde Yeni Bir Sistem Tasarımı(2013)
•
AKKAR, Müge (2006) “Kentsel Dönüşüm
Üzerine: Batıdaki Kavramlar, Tanımlar, Süreçler ve Türkiye”, Planlama, 2:29-38
•
CEYLAN, Eda Çaçtaş, A.C. KUTLU (2007)
“Yerel Yönetim Kavramı ve Kentsel Dönüşüm Projelerinde Yetki Karmaşası”, TMMOB
Yerel Yönetimlerde Dönüşüm Sempozyumu, 113– 122.
•
ÇAKILCIOĞLU, Mehmet, Ö. F. Cebeci (2003)
“Kentin Çöküntü Alanlarında Uygulamada Yetersiz Kalan İmar Planlarının Yerine
Alternatif Planlama Süreçleri”, P.P. ÖZDEN ve başk., (Haz.), TMMOB İstanbul
Şubesi - Bildiriler (11-13 Haziran 2003 Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu,
İstanbul), İstanbul: YTÜ Basım Yayın Merkezi. 295–300.
•
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (2004) Türkiye
İktisat Kongresi-Afet Yönetimi Çalışma Grubu Raporu Sunuş Metni, İzmir.
•
DÜNDAR, Özlem (2003) “Kentsel Dönüşüm
Uygulamalarının Sonuçları Üzerine Kavramsal Bir Araştırma”, P.P. ÖZDEN VE başk.
(Haz.), Kentsel Dönüşüm Sempozyumu. TMMOB İstanbul Şubesi - Bildiriler (11–13
Haziran 2003 Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu, İstanbul), İstanbul: YTÜ
Basım Yayın Merkezi, 65–74.
•
YİĞİTCANLAR, Tan (2001) “Kentsel Yenileme
Olgusu ve Gelişim Süreci”, Planlama, 4: 55-58.
•
SOMALI, B.ve ILICALI, E., “Binalarda
Enerji Performansı”, IX. Ulusal Tesisat Mühendisliği Kongresi, 1081-1088,
İzmir: Makine Mühendisleri Odası, 2009.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fikirleriniz ve yorumlarınız için çok teşekkür eder, arayı soğutmamayı dilerim :)