18 Temmuz 2020 Cumartesi

BİR MAKALE - KENTSEL DÖNÜŞÜM İLE YEŞİL-EKO KENTLERİN OLUŞTURULMASININ VE ENTEGRESİNİN ÖNEMİ ÜZERİNE İNCELEME


KENTSEL DÖNÜŞÜM İLE YEŞİL-EKO KENTLERİN OLUŞTURULMASININ VE ENTEGRESİNİN ÖNEMİ ÜZERİNE İNCELEME
Ekrem DEMİRKOL1

1İnşaat Mühendisi, ekremdemirkol@gmail.com

Geliş Tarihi/Received: 03.01.2019


             
    ÖZ
   Çağlar boyu, insan nüfusunun ve doğal yaşam tahribatının giderek artması üzerine insan yaşamını doğrudan etkileyen faktörlerin olumsuz taraflarını azaltmak adına yapılması gereken reaktif ve proaktif çalışmalar gerekmektedir. Bu çalışmalardan birisi de insanların yoğun bir şekilde yaşamsal faaliyetlerini sürdürdüğü ‘Kent’ alanlarında, yenileme ve düzenlemeleri ifade eden Kentsel Dönüşüm kavramıdır. Kontrolsüz şekilde yayılmanın zararlarını azaltmak ve/veya ortadan kaldırmak adına yapılmaya çalışılan dönüşümlerin, maalesef fiziki açıdan bariz yetersizliği günümüzde daha rahat anlaşılabilmektedir. Sadece bina yenileme olarak görülmemesi gereken Kentsel Dönüşüm Olgusu, insanların yaşamsal huzur ve refahı için , fiziksel bir dönüşümdür ve insanın kentsel yaşam kalite parametrelerini olumlu yönde artıracak çalışmaların sadece bir parçasıdır. Deprem kuşağında bulunan ülkemiz için de elzem olan bu kentsel dönüşümü bilinçli bir şekilde yapmamız gerekmektedir. Hem insani hem doğal hayat ancak dengeli çözümlerle yapılabilir. Doğa ve yaşam dengesini gözetmek için de kentsel dönüşümü gerçekleştirirken olabildiğince ‘Eko-kent ve/veya Sürdürülebilir Yeşil Kent’ kavramlarını, bu çalışmalara entegre etmek mecburidir. Bu incelememde, iki önemli kavramın birbirine entegrasyonunun insan ve doğa refahı açısından önemini incelemeye çalışarak araştırmamı sürdürmekteyim.
Anahtar Kelimeler: Kentsel Dönüşüm, Eko-Kent, Yeşil Şehir, Sürdürülebilir Kent, Kentsel Yaşam Kalitesi Parametreleri, Yeşil Binalar…



1. GİRİŞ
Araştırmaya konu olan iki genel kavramın temel taşlarından birisi elbette Kent kavramıdır. Bu kavram, geçmişten bugüne dek çeşitli alanlarda bilim ve düşünce adamlarının farklı boyutlardan ele almasıyla tanımlara bürünmüştür. Genel bir tanım yapmak gerekirse Kent, birbirinden farklı özelliklere sahip homojen özellikte olmayan bireylerin yaşadığı, ekonomik aktivitelerin farklılaştığı, eğitim, sağlık, eğlence, dinlence vb. insani ihtiyaçların karşılanabildiği belli bir nüfus büyüklüğüne  ulaşmış yaşam alanıdır.
 Kent olarak tabir edilen alanlarda, tüm bu çeşitlilik ve insani ihtiyaçların artışından dolayı da kaçınılmaz bir büyüme söz konusudur. Özellikle ülkemizdeki yoğun nüfusa sahip metropollerde, insanların ve/veya ilgili idarelerin kontrolsüz bir şekilde şehirleşmesinden ve yerleşkeler kurmasından ötürü ortaya çıkan kentsel kargaşa ve düzensizlik ile insanların doğaya ve kendine zarar verme süreci hızlanmış oldu. Buna ilaveten bakımsız kalan konut kümeleri, yerleşim alanları ve fiziki açıdan yetersiz dayanıma ve konfora sahip kontrolsüz yapılan yapıların çoğalmasından sonra bir deprem kuşağı içerisinde bulunan ülkemizde yaşanan depremlerle zarar gören insanların ve çevrenin hali, Kentsel Dönüşüm kavramı üzerinde reaktif değil, proaktif çalışılması gerektiğini elzem kılmıştır.
Dünyada kentsel dönüşüm kavramı daha çok sanayileşme ve sanayi şehirlerinin kurulmasından sonra gündeme taşınmaya başlanmıştır. Artan çevresel düzensizlikler, sosyolojik, ekonomik ve fiziksel sorunların artışı ve yenilenme ihtiyacından dolayı çeşitli bakış açılarıyla uygulanmaya çalışılmıştır. Ülkemizde ise daha çok 1999 Marmara Gölcük Depreminden sonraki kayıplar ve fakına varılan yanlışların düzeltilmesi ihtiyacından dolayı gündemde yer almaya başlamış olan Kentsel Dönüşüm kavramı üzerine gereken fizibilite ve planlama yapılamamıştır.  Maalesef bu deprem etkisinden dolayı da bu kavram, sadece fiziki bir dönüşüm algısı içerisine hapsedilmiştir. 
Sonraları çıkan kanunlar ile kentsel dönüşüm üzerine çalışmalar başlamış ve özellikle kontrolsüz yerleşimi fazla olan büyük şehirlerde dönüşüm uygulamaları hayata geçirilmiştir. Bu yasalardan birisi 6306 sayılı Afet Riskli Yapıların Yenilenmesi Hakkında Kanuna göre, kentteki afet riski taşıyan alanların belirlenip, sağlıklı ve de yaşanılabilir hale getirilmesidir. Kanun, Türkiye' nin her tarafındaki kent ve köylerdeki ekonomik ömrünü tamamlamış, yıkılma riski taşıyan binaların devletin  sağladığı yapım kredisi, kira yardımı, belediye harç-vergi avantajlarını da kullanarak yeniden yapılmasını öngörmektedir.
    Kısaca kentsel dönüşümle kaçak yapılaşmanın önüne geçilmesi, depreme dayanıklı olmayan, ekonomik ömrünü doldurmuş binaların yeniden yapılarak olası doğal afetler sonucu oluşacak zararların en aza indirilmesi amaçlanmaktadır. Ancak bu dönüşümler fiziki olarak gerçekleştirildiği için bütünsel bir dönüşüm tam manada gerçekleştirilememiştir. Tam manada Kentsel Dönüşüm kavramını irdelersek, insanların kentsel yaşam kalitesi parametrelerini artırıcı yönde olması gerekliliği açıktır. Bu parametreler ise tabi ki doğal yaşam ve kent dengesini de incelemeye almak demek olduğundan dönüşüm yapılırken göz ardı edilmemesi gereken ve yapılabilirliği en kolay şekilde kentsel dönüşüm ile gerçekleştirilebilir olan Sürdürülebilir, Yeşil Kentler oluşturulmasıdır. Dönüştürülecek her bir yerleşim alanı, Yeşil Bina Sertifikasyonları ve Sürdürülebilir Şehir kavramlarıyla entegre edilerek yeniden planlanmalı ve lokalden bütüne tamamlayıcı şekilde gerçekleşmelidir. Bu kavramlar ve etkileşimleri, Kent boyutunda incelenerek gerçekçi ve yararlı dönüşümler yapılması halinde ideal bir yaşam alanı oluşturulmasına imkan sağlayacaktır. 


2.       KENTSEL DÖNÜŞÜM KAVRAMI
            Kentsel yaşam alanları daha önceden de bahsettiğim üzere insan faaliyetleri açısından karmaşık ve dinamik sistemler bütünüdür. Fiziksel, toplumsal, çevresel, ekonomik ve hatta siyasal ve ideolojik faktörlerin etkisinde değişim ve dönüşüm gösterdikleri gibi, kendileri de birçok değişim dönüşüme neden olabilirler. Kentsel mekandaki değişim ve dönüşümler, kimi zaman mekan ve yaşam kalitesini arttırıcı yönde olurken; kimi zaman ise, mekanın ekonomik, toplumsal, çevresel ve fiziksel çökme ve bozulması olarak kendini gösterir. Kentsel dönüşüm bir olgu olarak belirli bir zaman aralığında sürekli gerçekleşmektedir. Olması gereken ve olmakta olan farklı özelliklere sahip olabilmektedir. TDK sözlüğünden yola çıkarak Kentsel Dönüşümü, kentsel alanların var olan durumundan başka bir biçime girmesi, başka bir durum alması olarak tanımlayabiliriz.
            Tarih boyunca bilim ve düşünce insanlarına göre kentsel dönüşümün bir çok farklı tanımı yapılmıştır:
Linchfield (1992); “kentsel dönüşümü, kentsel bozulma süreçlerini daha iyi anlama ihtiyacından doğan ve gerçekleştirilecek dönüşümde elde edilen sonuçların üzerinde uzlaşma” olarak,
Dannison (1993); “kentsel dönüşümü, kentsel çöküntü alanlarında yoğunlaşan sorunların eşgüdümlü bir biçimde çözümlemek için ortaya konulan yöntem” olarak,
Roberts (2000); “kentsel dönüşümü, kapsamlı ve bütünleşik bir vizyon ve eylem olarak, bir alanın ekonomik, fiziksel, toplumsal ve çevresel koşulların sürekli iyileştirilmesini sağlamaya çalışmak”, olarak tanımlamışlardır.
            Bu tanımlardan yola çıkarak Kentsel Dönüşümü; “ Çöküntü ve bozulmaya maruz kalmış olan insan yerleşim alanlarının sosyolojik, ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel yönden şartlarını kapsamlı ve bütüncül çalışmalarla iyileştirmeye ve geliştirmeye yönelik uygulanan planlama, strateji ve eylemlerin bütünü” olarak tanımlayabiliriz.
   3.     TÜRKİYEDE KENTSEL DÖNÜŞÜM SÜRECİ

           Türkiye bazında bakıldığında, kent yenileme ihtiyacını ortaya çıkaran sebepler ülkemize özgü kentleşme özellikleri ve sorunları ile yakından ilişkilidir. Türkiye’de kentler, aşırı nüfus yığılmaları, afet tehlike ve riskleri, yanlış yer seçimi kararları gibi çeşitli nedenlerden kaynaklanan sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunların her biri, ülkemiz için kentsel dönüşüm / yenileme ihtiyacını doğuran faktörlerdir. Olağandışı kent yenileme nedenlerini ise, depremler başta olmak üzere afetler ve afet riskleri oluşturmaktadır.
            Ülkemizde Osmanlı döneminde yangın bölgelerinin yeniden inşası ile ilk örnekleri görülen kent yenileme uygulamalarını kültür ve tabiat varlıklarını koruma anlayışı içinde, kentsel sitlere yönelik çalışmalar izlemiş, günümüzde ise, yasa dışı ve yaşam kalitesi düşük kentsel alanların yasallaştırılması ve sağlıklaştırılması, prestijli yeni merkezi iş alanları, fuar, alışveriş ve eğlence merkezleri, uluslararası tatil köyleri, golf sahaları gibi dönüşüm uygulamaları ile devam etmiştir. Son dönemlerde ise gecekondular, afet riski olan bölgeler gibi kentsel sorun alanlarının çözümüne yönelik uygulamaların kent yenileme/dönüşüm projelerinde ön plana geçtiği görülmektedir.
           1950’ler ve onu takip eden yıllarda ülkenin sosyo-ekonomik yapısında yaşanmaya başlayan gelişmeler kentleşme hızının ve kentsel nüfusun artışına neden olurken, kentler bu yıllardan itibaren hiç görmedikleri ölçüde hızlı bir dönüşüm sürecine de girmişlerdir. Bu süreçte yeni merkezler ortaya çıkmış, kentlerin gelişme yönleri değişmiş, merkezi iş alanı içinde kentsel rantların artmasıyla ekonomik ömrünü tamamlamadan binaların çoğu yıkılarak yerlerine çok katlı yapılar inşa edilmiş, yeşil alanlar ve tarım toprakları gibi yerleşime uygun olmayan alanlar konutlarla kaplanmaya başlanmış, kent merkezleri daha kalabalık ve değerli hale gelmiştir (Tekeli, 1991: 41; Kıray, 1982a: 270). Bu dönüşüm sürecinde kentler plansız gelişmeleri yanında hem doğal, tarihi ve kültürel çevreyi hem de afet risklerini göz ardı ederek büyümüşlerdir. 1950 ve 60’lı yıllardan itibaren İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyük kentler bu dönüşümün simgesi haline gelmiştir (Keskinok, 2001: 37; Tekeli, 1982: 70; Görmez, 2004: 43). Kent içinin dönüşümü yanında 1980 sonrasında kentler, çevrelerine eklenen yeni oluşumlarla (gecekondu alanları, sanayi bölgeleri, devlet kurumları, üniversite kampüsları vb.) “yağ lekesi” gibi, boşluksuz büyümeye başlamışlardır (Tekeli, 2001: 83). Gecekondulaşma sorunu bu yıllardan itibaren ekonomik ve sosyal yapıyla bağları çerçevesinde kentsel bir olgu haline gelirken, yaygınlaşmıştır (Kıray, 1982b: 278; Keleş, 2002: 557; Görmez, 2004: 16; Eke, 1998: 24).
           Olağandışı kent yenileme nedenleri açısından bakıldığında, ülkemizde depremler başta olmak üzere doğal afetlerin ve doğal afet risklerinin kentlerin yenilenmesi ihtiyacını doğuran unsurlar olduğu görülmektedir. Örneğin İstanbul, tarih boyunca çok sayıda büyük deprem yaşamış, aynı yerde, yıkıp-yapma ve onarımlarla yeniden inşa edilmiştir. Afetler kent için yenileme yanında, yeni imar düzenlemelerinin hayata geçmesi fırsatını ortaya çıkarmıştır (1509 depremi sonrasında İstanbul’da olduğu gibi). Yakın tarihimizde de 1998-Ceyhan, 1992- Erzincan, 1995-Dinar, 1966-Varto, 1971-Bingöl depremlerinin ardından söz konusu kentler aynı yerde yeniden inşa edilmişlerdir. Ülkemizde afetin ardından ve afet olmadan önce mevcut tehlike karşısında risk azaltımı amacıyla yeri değiştirilen yerleşim yerleri vardır. 1939-Erzincan, 1970-Gediz, 1942-Erbaa, 1975-Lice, 1939-Dikili, depremlerinin ardından bu kentler, eski yerleşim yerlerinin yakınında, güvenli bölgelerde, kısmi risk azaltımı önlemleri ile yeniden inşa edilmişlerdir. Türkiye’de meydana gelen depremler içinde 1999-Marmara ve Düzce Depremleri ise neden oldukları can ve mal kayıplarının büyüklüğü, etkilediği alanın genişliği, sonrasında hayata geçirilen yenileme ve risk azaltımı uygulamaları yanında, İstanbul başta olmak üzere farklı kentlerde başlatılan risk azaltımına dayalı yenileme çalışmaları açısından da dönüm noktası oluşturmuştur.
         Türk planlama sistemi içinde henüz yeni olduğu söylenebilecek (Özdemir ve diğerleri, 2005; Çakılcıoğlu ve Cebeci, 2003: 296) kent yenileme anlayışı 1980 sonrası süreçte özellikle gecekondu alanlarının dönüştürülmesi amacıyla uygulanmaya başlanmıştır (Dündar, 2003: 65). 1980’li yıllarda bu amaçla hazırlanan ve kamunun öncülüğünde uygulanan ilk kentsel dönüşüm projeleri Dikmen Vadisi ve Portakal Çiçeği Kentsel Dönüşüm Projeleridir. Bu yıllardan sonra kentsel dönüşüm projeleri, gecekondu alanlarının iyileştirilmesinden uluslararası sermayenin de dâhil olduğu büyük projelere kadar çeşitli ölçeklerde uygulanmaktadır Türkiye’nin en hızlı büyüyen kenti İstanbul, hem kamu müdahalesi ile hem de kamu müdahalesi dışında yapılan çeşitli türlerde kentsel dönüşüm projelerine yoğun biçimde sahne olmaktadır (Kahraman, 2006: 95). Bunun yanında Ankara ve İzmir başta olmak üzere ülkenin çoğu kentinde farklı türlerde kentsel dönüşüm projeleri hayata geçirilmektedir. Bu projelerden bazılarını türlerine göre şu şekilde gruplandırmak mümkündür;
        a) Çöküntü bölgelerinin / gecekondu alanlarının dönüşümü: İstanbul’da kıyı alanlarında Tuzla, Beykoz, Sarıyer, Silivri’deki gecekondu bölgelerinin, eski sanayi alanlarının (Kağıthane Deresi ve çevresi, Pendik, Kartal sahili ve Maltepe’de eski mermer ocaklarının bulunduğu bölge; Beykoz’da Beykoz Deri Kundura, Paşabahçe tesislerinin üretimlerine son vermeleri ile ortaya çıkan boş alanlar) yerlerine lüks konut alanları, iş merkezlerinin yapılması; Ankara’da Güneypark Konutları, TOKİ’nin farklı kentlerde uyguladığı projeler, İzmirKadifekale, Karşıyaka-Şemikler, Ege Mahallesi örnekleri. Ankara’da gecekondu alanlarının yoğunlaştığı bölgeler (Çankaya, Altındağ, Etimesgut, Gölbaşı, Keçiören, Mamak, Sincan, Yenimahalle) başta olmak üzere kentsel dönüşüm projeleri uygulanmaktadır. Bunlara örnek olarak GEÇAK (Çankaya), Aktaş-Atilla (Altındağ), Ege (Mamak) ve Şirindere (Yenimahalle) Kentsel dönüşüm projeleri örnek olarak verilebilir (Eke ve Uğurlar, 2005: 383).
         b) Soylulaştırma: İstanbul’da kıyı kesimindeki tarihi yapılarda; 1970 ve 1980’lerde Kuzguncuk, Arnavutköy, Ortaköy, Cihangir, Beyoğlu, Galata, Balat ve Fener gibi tarihi veya özgün niteliği olan ve zaman içinde çöküntü sürecine girmiş olan semtlerin dönüşümü (Uysal, 2006: 88).
         c) Merkezi iş alanının dönüşümü: İstanbul’da Beşiktaş ve çevresinin yeni merkezi iş alanı olması, iş merkezlerinin burada yer seçmesiyle yaşadığı dönüşüm; Maslak ve Büyükdere aksı; İzmir’de 3. İzmir Kent Merkezi Projesi.
           d) Prestij projeleri ile dönüşüm: İstanbul’da Beyoğlu, Galataport, Kadıköy’de Haydarpaşa Liman Bölgesi.
       e) Sit alanlarının korunması ve turizm amaçlı dönüşüm: İstanbul’da Tarlabaşı, Hacıhüsrev, Tophane, Dolapdere, Okmeydanı’ndaki kısmi projeler; Tarihi Yarımadayı kapsayan Fatih ve Eminönü’deki turizm amaçlı dönüşüm, Ulus Tarihi Kent Merkezinin Dönüşümü Projesi, Beypazarı Evlerinin Restorasyonu Projesi, Edirne
          f) TOKİ’nin öncülüğünde başlatılan dönüşüm projeleri: İstanbulTuzla’da, Pendik’te (İstanbul park Formula 1 Pisti, yat limanı, Sabiha Gökçen havaalanı, Sabancı Üniversitesi) (Kahraman, 2006: 95). g) Doğal afetler nedeniyle kentsel dönüşüm: İstanbul’da Zeytinburnu, Bakırköy, Küçükçekmece’de bu amaçla projeler yapılmaktadır. İzmir’de heyelan bölgesi olan Ballıkuyu ve Vezirağa’daki bölgelerin tasfiyesi. Bunların yanında, depremden hasar gören kentler de (Adapazarı, İzmit, Değirmendere, Düzce gibi) zorunlu olarak yeni konut alanlarının yapılması, yeni gelişme alanlarının belirlenmesi ile dönüşüm sürecine girmişlerdir. Dönüşüm projelerinde kamu ve özel sektör yanında Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) dönüşüm alanlarındaki hareketin tetikleyicisi konumundadır. 2006 itibariyle TOKİ, 100 belediye ile gecekondu dönüşüm protokolleri imzalamış, ilk etapta 52 ayrı bölgede 65 bin konutu tamamlamıştır . Kentin boş arazilerindeki veya özel mülkiyete ait yerlerde özel şirketler kendileri projeler yaparken, proje yapılması riskli olan gecekondu alanlarında genellikle TOKİ ve belediyelerin uygulamaları görülmektedir (Kahraman, 2006: 98). Bunun yanında merkezi yönetim de İstanbul’da yapılan bazı büyük dönüşüm projelerinde imar planlarını onaylayan makam olmasından dolayı müdahil durumdadır (İETT arazisine yapılacak olan Dubai Kuleleri, Karayolları Genel Müdürlüğünün Zincirlikuyudaki arsası gibi). Belediyeyle kooperatifler ve yüklenici firmaların birlikte hareket ettiği projelerin yanında (GEÇAK gibi), belediyelerin belediye şirketleri aracılığıyla yürüttüğü projeler de vardır. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde KİPTAŞ, Kocaeli’de KentKonut gibi.
4.       YEŞİL BİNA VE SÜRDÜRÜLEBİLİR EKO KENT TANIMI
Dünyamız her geçen gün değişiyor, gelişiyor. Bu değişim ve gelişimin en fazla yaşandığı yerler ise kuşkusuz şehirlerdir. Şehirler, değişimi yaşamanın ötesinde nüfusları, sanayileri ve çevrelerine olan etkileriyle benzersiz bir konumda olmasına karşın bu konum, o şehirde yaşayanları şehirlerinin dönüşümüne adeta mecbur bırakıyor. İşte bu yüzden, Sürdürülebilir Şehirler konsepti, geleceği şekillendiren bir hareket olarak hayatımıza girmeye hazırlanıyor.
  Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu Brundtland Raporu(1994) ‘na göre Sürdürülebilirlik, ‘Gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yollarını tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçların temin edilebilmesidir.’ Sürdürülebilir Kent kavramı, kentleşmenin yoğunlaşması, ekonominin giderek gelişmesi, hızlı nüfus artışlarıyla birlikte giderek çoğalan çevre sorunlarıyla başa çıkabilme ve ekosistemin korunması olgularını ele alan bir kavramdır.
  Günümüzde şehirler(Kentler) ne kadar modernleşirse modernleşsin dünyaya yarardan çok zarar getirebiliyor. Ya da bir başka deyişle; "Dünyanın bize ayrılan kısmının sonuna geliyoruz."    
Bugün, soluduğumuz hava son 350 bin yılın en yüksek karbondioksit oranına sahip. Enerji ihtiyacı ise her geçen gün daha da artıyor. Sadece 25 yıl içinde yüzde 40 daha fazla enerjiye ihtiyaç duyulacak. Hava trafiğinde ise uçaklarla birlikte yoğunluk iyice artacak. Mutemelen 2030'da bugüne oranla yüzde 60 daha fazla bir hava trafiğiyle karşılaşacağız. Bazı büyük metropollerdeki durum ise geleceğe yönelik bu rakamları doğrular niteliktedir. Örneğin Londra ve Vancouver'ın ekolojik ayak izi 3,05 gezegene eşit olarak hesaplanmıştır.Giderek ve çok hızlı bir şekilde kırsal kesimlerden kentlere göçün artması, kentlerin altyapı sorununu da beraberinde getirmektedir. Bugün yaklaşık 4 milyar insan şehirlerde yaşamaktadır. Atmosferdeki zararlı gaz salınımlarının sorumlusu da yine kentlerdir diyebiliriz.
  Bu noktada Eko-kentler yeni bir kent çözüm önerisi olarak görülmekte; kendi enerjisini üreten, doğaya saygılı kentler oluşturulabilmektedir. Eko-kent kavramı, kentin ve çevrenin etkileşim içinde olacağı bir kent tasarımı ve uygulama yaklaşımıdır. Bu yaklaşımla hedeflenen; canlı organizmalar ve doğal ekosistemlerin fonksiyonlarını sürdürebileceği, kendi kendine devam edebilen, sağlıklı bir insan yerleşimi sağlanmasıdır. Bölgesel, doğal ve dünya ekonomik sistemi için bir alt sistem oluşturulması amaçlanmaktadır. Sağlıklı bir ekosistem ve canlı organizmalara olanak sağlayabilecek temel sistemlerin oluşturulması, projenin hedeflediği noktaya ulaşmak konusunda bir zorunluluk olarak kabul görmektedir. Bu sistemlerden birkaçı; biyo çeşitliliğin sağlanması, enerji tüketiminin minimuma inmesi, yeşil alanların arttırılması, karbon ayak izinin minimize edilmesi olarak sıralanabilir.
  Sürdürülebilir bir kent tasarımını yapmak ve hayata geçirmek için çok yönlü çalışmaların gerçekleştirilmesi gereklidir. Bireyden topluma, konuttan kente yani özelden tüme varış şeklinde gerçekleştirilebilecek olan bu dizayn tarzı kentsel dönüşümün uygulandığı yerleşkelerde zorunlu tutulmalı ve dönüşümlerin sürdürülebilirlik açısından fırsata dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Yönetişim parametresi diğer olgularla bir bütün olarak hareket ederek çevresel kaygıların imar mevzuatları ile entegrasyonu sağlanarak kentsel dönüşümle bütünleştirilmelidir. Böylece yaşam kalitesinde hem kısa hem uzun vadede olumlu sonuçlar elde edilecektir.
Şekil 1 :  Sürdürülebilir Kent ve Dönüşüm Zinciri


5.     YEŞİL BİNA VE KENTLERDE DEĞERLENDİRME SİSTEMLERİ
      Yeşil bina, Sürdürülebilir Kent ve Ekolojik Denge gözetilerek yapılan inşaatlar sayesinde insani ve çevresel bazda daha kaliteli yaşam alanları kurulabilir. Ancak yaşam alanlarının sürdürülebilir olup olmadığını belirlemek için elbette bazı kriterler olmalıdır. Ayrıca bu kriterleri denetleyen ve onaylayan yetkili kurumlar ve ya sistemlerin de olması gerektiği aşikardır. Özellikle kentsel dönüşüm kanun ve yönetmeliklerine, Eko-kent kurulması modelinin entegrasyonunun sağlanbilmesi için de bu yetkili sistemlerin ilgili kurum veya kuruluşlarla yönetişim uyumu da sağlanmalıdır. Bu değerlendirme sistemleri arasında; Leadership in Energy & Environmental Design (LEED), Building Research Establishment Environmental Assessment Method(BREEAM), DeutscheGesellschaft für Nachhaltiges Bauen(DGNB), Türkiye Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneğinin Türkiye Ulusal Yeşil Konut Sertifikasyonu Sistemi vb. kuruluş ve sistemler mevcuttur. Lokal ve evrensel boyutta çeşitli derecelendirme ve sertifikasyon sistemleri bulunmakla beraber Eko-Kent Dönüşümlerinin de anahtar kuruluşları olarak kullanılabilecek bu sistemler kentsel dönüşüm kapsamında entegre çalıştırıldığında istenen olumlu sonuçlar elde edilebilir.
       Şehirler yeniden tasarlanırken veya sıfırdan inşaa edilirken gözetilmesi gereken konfor ve ekonomik parametreler dışında sürdürülebilir yaklaşımı da göz ardı edilmemelidir. Böylece uzun vadede daha ekonomik ve zararsız kentler yapılabilecektir.
       Örneğin LEED ile birlikte dizayn edilecek şehirde Lokasyon ve bağlantı, Çevre Modeli ve Tasarımı, Yeşil Altyapı ve binalar ana başlıklar halinde dikkat edilmesi gereken unsurlardır. Yeşil tasarım denildiğinde sadece yeşillik ve çimen algısından uzaklaşılmalıdır. Bu kavramın aynı zamanda kullanılan kaynakların idareli tüketilmesi, doğadan temini ve minimum zarar verilmesi, geri dönüşümü ve yeniden değerlendirilmesi anlamını ifade ettiği de akla gelmelidir. Yani Mevcut yerleşim ile bağlantı, Mevcut altyapı ile bağlantı, Kirletilmiş alanların yeniden kullanımı, Doğal alanların korunumu, Bisiklet ağları, Konut – işyeri yakınlığı, Kompakt yerleşim sistemi ve karma kullanım, Kamusal alan ve toplu taşıma, Farklı gelir grupları için konut tipolojileri, Sosyal donatılar ile bağlantı, Yol ağları ve ulaşım planlaması, Enerji verimliliği, Su verimliliği, Peyzaj tasarımı, Mevcut binaların kullanımı, Isı adası etkisi, Atık yönetimi, Geri dönüşümü gibi unsurlar ele alınmalıdır.

Şekil 2 :  LEED Sertifikasyonunun Kent Modellemedeki Puantajı




       6.     EKOLOJİK AYAK İZİ VE İSTANBUL - TÜRKİYE 

          Ekolojik ayak izi; tüketilen tüm doğal kaynakların, üretilmesi için gereken toprak alanını gösteren bir ölçüdür. Bir eko-ayakizi, tükettiğimiz tüm enerji, su, madde, ürün ve hizmetleri üretmek için ihtiyacımız olan kara ve denizin ölçümüdür. Bu ölçümde önemli olan, bildiğimiz gibi sınırlı olan doğanın kaynaklarıyla bu yükü desteklemeyi sürdürüp sürdüremeyeceğinin değerlendirilmesidir.
          2010 yılı verileri ile hazırlanan dünyanın ekolojik ayak izi sıralamasında ilk 10 ülke sırası ile : Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Danimarka, Belçika, ABD, Estonya, Kanada, Kuveyt, İrlanda olarak açıklanmıştır.Türkiyede ise, 6 Mart 2012 tarihinde yayınlanan Dünya Doğayı Koruma Vakfı WWF Türkiye (World Wild Fund for Nature) raporuna göre, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası’nda ekolojik limit aşımı son 50 yılda 8 kat artarken, 2012 itibari ile Türkiye’nin Ekolojik Ayak İzi, sahip olduğu yenilenebilir doğal kaynakların 2 katıdır. Türkiye’nin Ekolojik Ayak İzi’nin yaklaşık yarısını ise Karbon Ayak izi oluşturmaktadır.
        Karbon ayak izi ise, birim CO2  cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı açısından, insan faliyetlerinin çevreye verdiği zararın ölçüsüdür. Yani evsel enerji tüketimi ve ulaşım dahil olmak üzere fosil yakıtların yanması sonucunda ortaya çıkan doğrudan karbondioksit emilsüyonlarının ve kullandığımız ürünlerin tüm yaşam döngüsünden bu ürünlerin imalatı ve en sonunda bozulmaları ile ilgili olan karbondioksit emisyonlarının ölçüsüdür.
        Avrupa Şehir Endeksi Verilerine (Europan Green City Index Report) göre İstanbul %45.20 puan ile 25.sırada yer almaktadır ve bu bizim için gerçekten vahim bir sonuçtur. Yaklaşık 15 milyon nüfusa sahip İstanbul’un Karbon salınımı ise 3.25 ton/head olarak belirlenmiştir ve bu değer giderek artmaktadır.
Şekil 3 :  Karbon Ayak İzinin Dökümü


Tablo 1 :  Avrupa Şehir Endeksi Verileri


   7.       TARTIŞMA ve SONUÇ
         Anlaşılacağı üzere kentsel dönüşüm, yeni kentsel alanların planlanması ve geliştirilmesinden çok var olan kentsel alanların planlanması ve yönetimi ile ilgilidir. Maalesef ülkemizde, bazı üzerinde çalışılmış örnek projeler hariç, çoğunlukla kentsel dönüşüm algısı, bina yenileme ve boş arazilerin konutlar ile örtülmesi olarak vücut bulmuştur. Bahsedilen sosyolojik, ekonomik, toplumsal ve çevresel etkileşim yönleriyle dönüşümler planlanmadıkça çevre-insan dengesi arasındaki kopukluk devam edecektir.
         İşte bu olumsuz sonuçların etkilerini ortadan kaldırmak ve daha kaliteli kent yaşamı ortamını sağlamak için bir fırsat niteliğinde olan ve halihazırda üzerinde çalışılmış, düşünülmüş ve örgütlenilmiş kavramların bütünü Sürdürülebilir, Yeşil Kent dizaynlarına yönelmeliyiz. Kentsel Dönüşümün boş taraflarını insani bir şekilde dolduracak olan bu yaklaşımlar ile Mekansal, fiziksel, sosyal, ekonomik ve çevresel bazda kentsel yaşam kalitesi parametrelerini olumlu yönde tutacaktır. Böylece insanların doğa ile uyumlu bir şekilde refah içinde yaşayabileceği yerleşim alanları inşa edilebilecektir.
          Halihazırda yapılmış olan çalışmalar ve örnekleri şehirsel bazda mevcut olan bu kavramların ülkemizde de geç kalınmadan yapılması şarttır. Bu entegrasyonu sağlarken de mevcut sertifikasyon ve kuruluş sistemlerinin ilgili yönetim ile bir arada çalışması mecburidir.
          Ayrıca görüleceği üzere giderek olumsuz yönde seyreden bir ekolojik dengesizlik ile baş başa kalabileceğimiz ve halihazırda ekolojik ayak izinde kötü verileri olan şehirlerimizde dönüşümleri, daha planlı ve daha ‘Yeşil Konsepti’ ile gerçekleştirmeliyiz.
       Sürdürülebilir ve Eko-Kent kavramını hayata geçirmedeki zorluklardan birincisi Bilinç Eksikliğidir. Ekokent ilkeleri tamamen kabul edilmemiş olduklarından dolayı, ortak bir anlayış etkisi olması zordur .Çünkü buna uygun zemin, bilgi ve denetim pek fazla bulunmamaktadır. Politik olarak da bunu tanıtmak bu nedenle zor olabilir. Ancak radikal çözümlerin gerekliliği aşikardır.
       Karşımıza çıkabilecek diğer bir zorluk unsuru olarak da parçalanmış Kurumlar denilebilir.  Verimsiz ya da yetersiz kurumlar için koordinasyon bir engel teşkil ediyor olabilir. Ayrıca entegre çalışma prensiplerinde eksiklikler ile politik sebepli engeller oluşabilmektedir. Bunun çözümü de yönetişim ve planlama ile birlikte denetim ve kontrol üzerine yoğunlaşmaktır. Sosyal bir sorunu fiziksel yöntemlerle, fiziksel sorunları da ekonomik yöntemlerle çözemeyiz. Bu geçici çözümler yalnızca kısa vadede gün kurtarır.
    Sonuç olarak ;
·       Ekolojik Faydaları : Sera gazı salınımı azaltma, çevresel esnekliği artırma, havanın kalitesini artırma, düşük ısı adası etkisi.
·       Ekonomik Faydaları: Enerji ve su yaratma potansiyeli, yenilenebilir enerji endüstrisinin ve maliyetler arası tasarruf da dahil olmak üzere yeşil sektörde yatırım ile artan kaynak verimliliği.
·       Sosyal Faydalar: Canlılığı ve yaşam kalitesini artırır. İsteklerin daha çok sağlanmasına sebep olur, denilebilir.


KAYNAKÇA
        Çetinkaya,Ç - Eko-Kentler: Kent ve Doğa İlişkisinde Yeni Bir Sistem Tasarımı(2013)
        AKKAR, Müge (2006) “Kentsel Dönüşüm Üzerine: Batıdaki Kavramlar, Tanımlar, Süreçler ve Türkiye”, Planlama, 2:29-38
        CEYLAN, Eda Çaçtaş, A.C. KUTLU (2007) “Yerel Yönetim Kavramı ve Kentsel Dönüşüm Projelerinde Yetki Karmaşası”, TMMOB Yerel Yönetimlerde Dönüşüm Sempozyumu, 113– 122.
        ÇAKILCIOĞLU, Mehmet, Ö. F. Cebeci (2003) “Kentin Çöküntü Alanlarında Uygulamada Yetersiz Kalan İmar Planlarının Yerine Alternatif Planlama Süreçleri”, P.P. ÖZDEN ve başk., (Haz.), TMMOB İstanbul Şubesi - Bildiriler (11-13 Haziran 2003 Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu, İstanbul), İstanbul: YTÜ Basım Yayın Merkezi. 295–300.
        DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (2004) Türkiye İktisat Kongresi-Afet Yönetimi Çalışma Grubu Raporu Sunuş Metni, İzmir.
        DÜNDAR, Özlem (2003) “Kentsel Dönüşüm Uygulamalarının Sonuçları Üzerine Kavramsal Bir Araştırma”, P.P. ÖZDEN VE başk. (Haz.), Kentsel Dönüşüm Sempozyumu. TMMOB İstanbul Şubesi - Bildiriler (11–13 Haziran 2003 Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu, İstanbul), İstanbul: YTÜ Basım Yayın Merkezi, 65–74.
        YİĞİTCANLAR, Tan (2001) “Kentsel Yenileme Olgusu ve Gelişim Süreci”, Planlama, 4: 55-58.
        SOMALI, B.ve ILICALI, E., “Binalarda Enerji Performansı”, IX. Ulusal Tesisat Mühendisliği Kongresi, 1081-1088, İzmir: Makine Mühendisleri Odası, 2009.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Fikirleriniz ve yorumlarınız için çok teşekkür eder, arayı soğutmamayı dilerim :)