25 Ağustos 2020 Salı

TOMBİT VE MACERALARI - PARÇA 5



 

HER ZAMAN OLMADIĞI GİBİ BİR GÜN

       Sabah saatlerinde okul yolunda genelde tek başına ilerlemek pek de Tombit’ e uyan bir alışkanlık değildi. Mutlaka kardeşi, annesi, arkadaşı veya babasıyla okula birlikte giderdi. Kimisi korkaklık olarak tanımlardı bu durumu. Ama o sadece ailesiyle ve arkadaşlarıyla olabildiğince zaman geçirmek istiyordu ve onlarla bir şeyler yapmaya -ne olursa olsun- fırsatı olduğunda kaçırmayı sevmiyordu.

       Sevecen yapısı vardı ve cana yakındı da. Ama asla korkak değildi. Yeri gelir tek başına göl ve dağ manzaralı kendi keşfettiği tepeye yalnız giderdi; orada oyalanır dururdu. Ama okula bu zamana dek hiç yalnız gitmemişti. Hele ki yol üzerindeki komşu ve esnaflara gülümseyerek selam vermeden asla geçmezdi.

      Keresteciler Kasabasının tüm sakinleri bunu bilirdi. O yüzden olsa gerek, civardaki komşular kapılarının önünden geçerken Tombit’e tuhaf tuhaf bakındılar. Selam vermediği için şaşıranlar, garipseyenler oldu. Tombit ise aldırış etmeden yürüyüşüne daha bir özgüvenle devam etti. Aslında kendisi de şaşırmıştı bir anda bu kadar farklı davranabildiğine. İçinde sanki durup dururken basit bir sebeple de olsa bir ateş canlanmış da onu değişime itecek kadar yakıp kül etmiş, sonrasında da rüzgar esmiş de küllerini bir başka ağacın dibine savurmuş ve yeniden hayata getirilmiş…Ama yok, çok saçmaydı bu ona göre. Gene de merak ediyordu bu dönüşümünün gününe ve kendisine neler katabileceğini.

      Her zaman olduğu gibi sözünden de bıkmış, her zaman olabilecek şeylerden de sıkılmış bir edayla kendisini biraz da zorlayarak farklı davranmayı denemeye karar vermişti. Böyle devam etmeliydi. Belki o zaman daha az kırılırdı, kim bilir…

     Yolu yarıladığı sırada, okulda sevmediği kibrit gençlerden biri olan Kito’ nun babası Tıngıl Bey de evinin kapısından dışarı çıkmış ve genç kibritle göz göze gelmişti. Normalde olsa oğlundan nefret etmesine rağmen, Tıngıl Bey’e saygılı bir şekilde, gülümseyerek, saf ve temiz bir kalp ile selam verirdi Tombit. Tıngıl Bey de onunla dalga geçerek selamını alır, sonra da kendi babasına garip garip sırıtarak bakardı. Babası da adımlarını hızlandırarak Tombit’i de adeta yanında sürükleyerek yola devam ederdi.

       Bu sefer öyle olmadı. Tombit selam vermedi. Gülümsedi ancak daha farklı bir gülümsemeydi bu. Yanında babası ve kardeşi veya annesi de yoktu Tombit’in. Koskoca kasaba başkanı Tıngıl Bey’e bile selam vermemişti ve onun tuhaf bakışlarını yakalayınca daha bir mutlu olmuştu Tombit. Neydi ki bu his? Neden daha evvelinde bu frekansı yakalayamamıştı? Sıradan bir sabahta, her şey ‘her zaman olduğu’ gibi iken ne değişti de bu özgüvene ulaşmıştı? Babasının her zaman olduğu gibi onu yeren sözleri mi? Kardeşinin her zamanki dalga geçen ve onu saymayan tavırları mı? Aklına bir gelip bir gidiyordu bu düşünceler bir yandan Tombit’in. Ama üzerinde fazla düşünmek istemiyordu.

    Biraz ilerde yol ayrımına vardı. Okul yönüne ilerlemeden önce ormanlık alan ve çiftliğe doğru ilerleyen yola doğru bir anlığına gözü kaydı. Yolda bekleyen Çevik Kibrit Güçlerini ve bariyerleri fark etti.

       Patikanın ormana açılan yolu kapatılmış ve güvenlik önlemleri alınmıştı. Kuru dal taşıyıcılarını bile sıraya sokmuşlardı ve yola geçit verilmiyordu. İşçilerin kimisi şaşkın şaşkın söyleniyor, kimisi de öfkeli homurtularla olayın tuhaflığına destek oluyorlardı. Daha önce kasabalarında hiç patika ve yol kapatılmamıştı. Hele ki orman yolu…

      Tombit, okul tatili olan günlerde eğer arkadaşlarıyla takılmaz ise çoğunlukla bu yolu kullanarak çiftlik yolunu aşar ve Meşe kabilesi ile sohbet ederek oradan ilerleyerek tanıdık ağaç beyefendilere selam vere vere huzur bulup düşüncelere daldığı ‘huzur tepesi’ne ulaşırdı.

   Tam bu fikirlerin içerisinde dalgın dalgın gezinirken Meşe Hanım aklına geldi. Sanki uzun zamandır onu görmemişti. Birden başına bir ağrı saplandı. Hatırlamaya çalıştığı şeyler sanki ona işkence ediyormuş gibiydi. Muhtemelen rahatsız edici ve saçma rüyaların bilinçaltını meşgul etmesiyle aklına düşüyordu tüm bu anılar.

     Başını iki yana silkeleyerek okul yolunda devam etmeye karar verdi. Özgüvenli halini üzerine bir palto giyer gibi giydi. İlerlemeye devam ederken kasabada bir telaş sezdi. Gizli bir telaştı. Sadece belirli kibritlerin bildiği bir şeyler olmuştu sanki. Gerçekten de farklı bir gün olacağa benziyordu.

      Elbette kasaba, daha önceki zamanlarda farklı telaşlara maruz kalmıştı ama Tombit ve yaşıtları o günlere şahit olamamışlardı. Sadece hikayelerden ve büyüklerinin anlattıklarından bilgi sahibi olabilen genç kibritler, muhtemelen bu telaşlı gün için heyecan duyacaklardı. Ancak bir sorun vardı: acaba herkes bu sessiz karmaşayı ve gariplikleri fark edecek miydi? Ya da fark edip üzerine düşünmeye zaman harcayacaklar mıydı?

      Sanırım ‘her zaman olduğu gibi’ hiç bir şey olmamış gibi yapacaklardı. Ve yahut her zaman olmadığı gibi olan bu günü, diğer zamanlarla aynı kefeye koyup fikir yürütmenin kendilerine zor gelmesinden dolayı kafalarını başka yöne çevireceklerdi.

       Tüm bunları düşünürken ‘acaba ben de okul yoluna devam ederken kafamı farklı bir yöne mi çevirmiş oldum?’ diye aklından geçirdi Tombit.

      Ama hayır! Nereye çevirirse çevirsin bir farklılık olduğunu görebilen bir çift gözü ve kullanmamaktan çok korktuğu bir aklı vardı. Zorunlu olduğu için gittiği mekanda bir şekilde burada neler döndüğünü araştıracaktı. Aynı zamanda o mekana giderken de araştırma yapmaya engel bir durum bulamıyordu. Babası veya kardeşi yanında olmuş olsaydı muhtemelen dikkati dağılacaktı ve patikalardaki farklılıkları gözlemlemeye fırsatı olmayacaktı. İstese bile babası ona kızacaktı ve yoluna odaklanmasını salık verecekti. Veya kardeşi mızmızlanarak başının etini yiyecekti. Şans o ki yalnızdı ve Tombit bilmese de kasabadaki bu değişiklikler onun kaderiyle bağlantılıydı. Ama hiçbir zaman bir yola girmeden nereye çıkacağını net kestiremezdiniz.

       Yolda giderken etrafa pür dikkat kesilerek yürümeye devam etti. Sanki bazı uzak patikadaki evler ve orman kıyısındaki yerleşkeler ortadan kaybolmuştu. Daha evvelinde gitmediği ama orada olması gerektiğini bildiği bazı sokaklar şimdi ortada yoktu. Bu yolu kullanmayalı çok zaman geçtiğini de hatırlamıyordu. Çünkü bu yer değiştirmelerin uzun zaman alması gerekirdi. Oysa haftalık tatil alt tarafı iki gündü.

      Ve Tombit, bu geçen haftasonunu tam olarak hatırlayamadığı için huzursuzdu. Bir karın ağrısı içine saplandı. Başında hafif bir sıkıntı peydahlandı. Gün içinde muhtemelen hatırlayacaktı. Kimseye de söyleyip anlatamazdı. Ne söyleyecekti? Hafızasındaki anıların, yaz ayında dev canavarların çocuklarının ellerinde tuttuğu gevrek koni biçimindeki kıtır şeylerin içindeki renkli, soğuk ve hemen eriyen topların yere düşüşü gibi pat diye düştüğünü nasıl anlatabilirdi ki…

     Bir dakika ya! Canavar mı? Dev Canavarlar? Aklına bir şimşek çakarcasına ormanlık alanda bir oraya bir buraya odun taşıyan devlerin görüntüsü geldi. Anlamlandırmaya vakti olmadan arkadan nazik bir ses onu düşüncelerinden uyandırdı :

      “Tombiiiit. Beklesene beni de.”

                                                     >>> DEVAM EDECEK >>>

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Fikirleriniz ve yorumlarınız için çok teşekkür eder, arayı soğutmamayı dilerim :)