27 Ekim 2020 Salı

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ


HAM'Lİ ÇİFTÇİ GILES

YAZAR: J.R.R TOLKIEN


🌟 "Tolkien Mirası" setinin okuduğum ikinci kitabı📙🤓

Kitap; yazarın 'Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi' arasında yazdığı bir masal kitabı. Bu tarzı okumayı seven yetişkinlere ve çocuklara hitap edebilecek kadar güzel diyebilirim. ✔️

Kitabın kurgusu, bir çiftçinin başından geçen olağanüstü olaylar üzerine. Dev, ejderha ve çiftçi arasında geçen hayal gücü dolu bir macera. 
Merak edenlere, tek solukta okunabilecek bir kitap. Keyifli okumalar dilerim
 🤗


 

Devamını Oku ...

24 Ekim 2020 Cumartesi

TOMBİT VE MACERALARI - PARÇA 6

  


                                                   KİBRİT OKULU

     Arkasını dönüp baktığında yan sınıftan Mumi’nin kendisine gülümseyerek koştuğunu gördü. Çok hızlı bir şekilde yürüdüğünü ancak o anda anladı. Durdu ve Mumi’nin yanına  gelmesini bekledi. Mumi ile çok samimi sayılmazdı ancak arkadaşı Sırık ile ortak arkadaşları olduğu için arada bir de olsa beraber vakit geçirdikleri olurdu. Turuncu başı ile birlikte sevimli turuncu gözleri de vardı Mumi’nin ve kasabada alışılmadık isimlere sahip nadir kibritlerdendi. Sevimli ve akıllı bir kız kibritti. Kısa sürede onu bekleyen Tombit’e yetişti.

       “Ne kadar hızlı yürüyorsun böyle. Yol ayrımından beridir yetişmeye çalışıyorum sana ya.” dedi Mumi nefes nefese.

       “Şey, fark etmemiştim, öyle düşünüyordum. Okula da geç kalmayayım dedim, öyle…”

     “Yanında kimse yok, şaşırdım açıkçası.” diye sorgular şekilde baktı Tombit’e. Bir yandan da yürümeye başlayarak yola devam ettiler.

      “Evet, öyle denk geldi, biraz erken çıkmışım sanırım.” dedi Tombit düşünmeden. Pek de olanları anlatmak istemediği halinden belliydi.  Hem bu garip ve basitmiş gibi görünecek olayı nasıl anlatabilirdi ki…

     “İyiymiş... Sanırım acil işin vardı okulda öyle mi?”

     “Yok hayır, yani aslında evet, Sırık ile buluşmam ve görüşmem lazım.” diye geçiştirdi hızlıca Tombit. “Bu arada yol ayrımından öncesinde mi oturuyorsun?” diye sordu Mumi’ye.

     “Evet, Sırık ile evlerimiz yakın. Evlerimizin arasında sadece eski bir dev makinası var.”

       “Dev makinesi mi?” diye şaşkınca sordu Tombit.

       Mumi kıkırdayarak, “Evet, terkedilmiş bir makine. Paslı mı paslı, çalıştığını pek sanmıyorum. Ne işe yaradığını pek bilmiyorum açıkçası ama Sırık, senin bunu çözebileceğini söylemişti. “ 

      “İyi ama ne zamandır var o makine orda? Ben kaç defa geldim Sırık’ların evine ve orda öyle bir şey hatırlamıyorum. “ diyerek şaşırdığını belli etti Tombit.

      “Emin misin? Belki üzeri örtülüydü bilemiyorum. Yani ben de belli belirsiz orda çalılık falan hatırlıyorum ama. Neyse…Sen iyi misin? Biraz solgun gözüküyorsun sanki?” dedi Mumi yüzüne dikkatlice bakarak.

    “Şey, biraz, iyiyim aslında, bilmiyorum tam ama iyiyim galiba.”

      Mumi dudağını büzerek Tombit’e yan yan ve endişeli gözlerle bakarak, “Tammam o zaman…Sanırım uykusuzluktur.” diyerek konuyu kapatması gerektiğini düşündü.

       Biraz daha yol aldılar ve bu süre boyunca ikisi de hiç konuşmadı. Tombit, içinden düşüncelere dalmıştı ve ‘keşke hiç kimseyle karşılaşmadan yoluma gitseydim’ diye düşünürken, Mumi sessizliği tekrar bozdu:

       “Eee, şey, nereye gidiyordun?”

        “Okula…”

        “???...”

        “Okul yolu değişti de benim mi haberim yok acaba Mumi?”

        “Bildiğim kadarıyla değişmedi. Ama tamaaam, anladım, ben seni tutmayayım istersen.” diye muzipçe gülümsedi Mumi.

       “Anlamadım?” dedi Tombit şaşkın şaşkın.

       “Yani sanırım okulu asacaksın ve önemli biriyle buluşacaksın sanırım, ben seni tutmayayım, öğretmenlere de söylemem korkma.”

        “Ne? Yok, hayır ne buluşması?”

        “Dönem sonu sınavlarına girmemeyi bile düşünmeni gerektirecek biriyse önemli biri olmalı dedim. “ dedi Mumi. Anlayışlı bir tavır takındığını belli eden bir yüz ifadesiyle,  “Haksız mıyım?” diye de ekledi.

       Bir anlık sessizlik oldu. Tombit ağzı açık şekilde, bir yöneldiği yola, bir öteki yola bakıp durdu. İşaret parmağıyla yönelttiği yolu göstererek,

      “Bi dakka, bi dakka Mumi! Sana yetişemiyorum, sanırım uykusuzum ve biraz da başım ağrıyor. Öncelikle kimseyle buluşmayacağım hayır. Okulu da asmayacağım ve sınavlarıma da girmeyi istiyorum. Okul yolu, bu yol ayrımındandı diye aklıma geldi nedense bir anda.”

       Tekrar bir şey diyecekmiş gibi oldu. Vazgeçti. Omuzları aşağı düştü, gözlerini anlık kapayarak başının arkasını kaşıdı ve pes edercesine, “Ben en iyisi seni takip edeyim Mumi.” dedi.

     “Erken çıktığımıza değsin o zaman, hadi gidelim öyleyse.” dedi Mumi. Belli ki rahatsız olmuştu ve Tombit ile karşılaşmaktan pişmanlık duymaya başlamıştı. Hislerini de ayıp olmasın diye belli etmemeye de çalışıyordu ama Tombit anlayabiliyordu elbette.

      Tabi ki onu suçlayamazdı. Bugün uyandığından beri kendi kendisini bile anlamakta güçlük çekiyordu. Garip davrandığını ilk elden yine kendisi şahit oluyordu elbette. Ama neden?

      Bugün neden diğer günler gibi değildi? Hasta mı olmuştu? Hayır, genel olarak gayet sağlıklı hissediyordu. Evden mutsuz ve farklı ayrıldığı için miydi? Hayır, onun etkisi daha farklı duygularını kırpıştırmıştı. İyi ama neden?

      Tombit düşüne düşüne, Mumi de sıkıla sıkıla yol alırlarken okul tabelasının önüne geldiler sonunda.

      “Benim gitmem gerekiyor, arkadaşlar bekliyordu da…” diyerek rahatlamış şekilde bahçeye doğru koşturdu Mumi. Uzaklaşırken de “Görüşürüz Tombiiiit, sınavda başarılar.” diye de ekledi.

       Biraz gecikmenin ardından, “Tamam, saol, şey, teşekkür ederim, görüşürüz Mumi.” diye zar zor seslendi Tombit de.

      Bahçede gruplar halinde arkadaşlarıyla takılan genç kibritlerden bazıları garipsercesine Tombit’e ve arkadaşlarının yanına doğru koşuşturan Mumi’ye bakarak, aralarında fısıldaşıp, Tombit’e göre çok aptalca gelen -çaktırmadan konuşmaya çalışmak- gibi bir vaziyete büründüler.

     Ama Tombit bunları umursamadı. Yine kafasını karıştıran bir durumla karşılaşmaktan korkarcasına fazla düşünmeden okul binasına ve bahçesine baktı. Evet, sanırım bir sorun vardı. Ne garip! Sorunsuz bir gün olmayacağa benziyordu.

      Bahçede takılan kibritler, pencerelerden bakan öğretmenler, diğer okul çalışanları…Hepsini tanıyordu, bu noktada bir sıkıntı yoktu evet ama…

      “Sanırım kafayı yiyorum!” diye afalladı Tombit.

      Okul binası bambaşka bir yapıydı. O bildiği kendi okulu değildi. Okulun bahçesi de öyle…Tamamen değişik tarzdaydı. Eski okulu, üç tane genç ağacın tam ortasında kalıyordu ve taş ile odunlardan oluşan hoş bir yapısı vardı. Bahçesi de okulun etrafında, gene üç genç ağacın arasında sınırlanmıştı. ”Nasıl yani ya?” diye sesli olarak söylendi Tombit. 

     Şimdi karşısında duran okul binası ise kesilmiş bir ağacın kütüğüydü. Evet bildiğin bir kütük. Kökleriyle halen toprağa tutunan devasa bir kütük…Muhtemelen çok geniş ve yaşlı bir ağacın kesilmesi sonucu bu haldeydi.

     Bir baş ağrısı, sızı daha…Tombit gözlerini bir anlığına kapadı ve devasa bir arazide devler tarafından kesilmiş, hayattan koparılmış yüzlerce kök ve kütük kabilesi gördü. Sanki dejavu yaşamış gibi hissetti ama hafızasında çakan şimşekler daha öteye ulaştıramadı onu.

        Gözünü tekrar açtı ve evet bildiğin okul binası kesilmiş dev bir ağacın kütüğüydü. Köklerin toprak üstünde kalan kısımlarında pencereler, süslemeler ve işlemeler vardı. Her biri bahçeye açılan kalın kök koridorlarıydı. Ortadaki gövdede birleşiyorlardı. Kütük kısmı ise içi oyulmuş şekilde yapılandırılmıştı. Kabuk kısmı ise pencereler ve kütük mantarlarından oluşan teraslar ile bezeliydi. En üstünde ise çalıdan korkuluğu olan geniş bir çatı terası vardı. Üç katlı bir kibrit okuluna dönüşen kesilmiş bir ağaç…Etrafındaki bahçe ise kütüğün etrafını saran ince köklerin oluşturduğu bir çember şeklindeydi.

       Aklını mı yitirmişti Tombit? Neler oluyordu? Kendisine bir şey oldu da ona kimse çaktırmıyor muydu yoksa? Bu durumu anlamalıydı. Anlamak için araştırmalı ama kimseye de belli etmemeliydi.

       Evet kesinlikle kimseye -dostlarına bile- çaktırmadan yavaş yavaş öğrenecekti kendisine veya etrafına neler olduğunu.

       Ama önce herkes gibi ‘normal’ davranmalıydı. Ondan da önce arkadaşlarını bulmalıydı.

 

                                                   >>> DEVAM EDECEK >>>


Devamını Oku ...

18 Ekim 2020 Pazar

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ


İLBER ORTAYLI SEYAHATNAMESİ

🖇️İlber Ortaylı, kitabında birçok ülkeyi ve ülkelerin önemli merkezlerini çok akıcı, merak uyandırıcı ve detaylı bir şekilde dile getirmiş. 👏🏻
Normalde tarzı bu yönde olan kitapları okurken yavaş ilerleyebiliyorum ama  kitapta hiç o durumu yaşamadım. Okudukça, araştırmak ve keşfetmek keyifli geldi. Oldukça çok yönlü ve detaylandırılmış bir kitap.
 
Belki keşfetmeyi hayal ettiğiniz bir ülkeye yer verilmiştir. 
🤓
Keyifli okumalar dilerim 📗🤗

 

Devamını Oku ...

7 Ekim 2020 Çarşamba

YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ



HUZURSUZLUK 

YAZAR: ZÜLFÜ LİVANELİ

🌟Harese nedir, bilir misin oğlum?
Arapça eski bir kelimedir.
Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir.
Harese şudur evladım:
Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan
üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür;
o kadar dayanıklıdır yani.
Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır.
Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar.

Keskin diken devenin ağzında yaralar açar,
o yaralardan kan akmaya başlar.
Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider.
Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına
doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve.
Bunun adı haresedir.
Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir.
Bütün Ortadoğu’nun âdeti budur oğlum, yıllar boyunca birbirini öldürür
ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz.
Kendi kanının tadından sarhoş olur...

 📗 

Syf;46

 

Devamını Oku ...