27 Ekim 2020 Salı
YENİ BİR KİTAP KÖŞESİ
24 Ekim 2020 Cumartesi
TOMBİT VE MACERALARI - PARÇA 6
KİBRİT
OKULU
Arkasını dönüp baktığında yan sınıftan Mumi’nin
kendisine gülümseyerek koştuğunu gördü. Çok hızlı bir şekilde yürüdüğünü ancak o
anda anladı. Durdu ve Mumi’nin yanına
gelmesini bekledi. Mumi ile çok samimi sayılmazdı ancak arkadaşı Sırık
ile ortak arkadaşları olduğu için arada bir de olsa beraber vakit geçirdikleri
olurdu. Turuncu başı ile birlikte sevimli turuncu gözleri de vardı Mumi’nin ve
kasabada alışılmadık isimlere sahip nadir kibritlerdendi. Sevimli ve akıllı bir
kız kibritti. Kısa sürede onu bekleyen Tombit’e yetişti.
“Ne kadar hızlı yürüyorsun böyle. Yol
ayrımından beridir yetişmeye çalışıyorum sana ya.” dedi Mumi nefes nefese.
“Şey, fark etmemiştim, öyle
düşünüyordum. Okula da geç kalmayayım dedim, öyle…”
“Yanında
kimse yok, şaşırdım açıkçası.” diye sorgular şekilde baktı Tombit’e. Bir yandan
da yürümeye başlayarak yola devam ettiler.
“Evet, öyle denk geldi, biraz erken
çıkmışım sanırım.” dedi Tombit düşünmeden. Pek de olanları anlatmak istemediği
halinden belliydi. Hem bu garip ve
basitmiş gibi görünecek olayı nasıl anlatabilirdi ki…
“İyiymiş... Sanırım acil işin vardı okulda
öyle mi?”
“Yok hayır, yani aslında evet, Sırık ile
buluşmam ve görüşmem lazım.” diye geçiştirdi hızlıca Tombit. “Bu arada yol
ayrımından öncesinde mi oturuyorsun?” diye sordu Mumi’ye.
“Evet, Sırık ile evlerimiz yakın. Evlerimizin
arasında sadece eski bir dev makinası var.”
“Dev makinesi mi?” diye şaşkınca sordu
Tombit.
Mumi kıkırdayarak, “Evet, terkedilmiş
bir makine. Paslı mı paslı, çalıştığını pek sanmıyorum. Ne işe yaradığını pek
bilmiyorum açıkçası ama Sırık, senin bunu çözebileceğini söylemişti. “
“İyi ama ne zamandır var o makine orda?
Ben kaç defa geldim Sırık’ların evine ve orda öyle bir şey hatırlamıyorum. “
diyerek şaşırdığını belli etti Tombit.
“Emin misin? Belki üzeri örtülüydü bilemiyorum.
Yani ben de belli belirsiz orda çalılık falan hatırlıyorum ama. Neyse…Sen iyi
misin? Biraz solgun gözüküyorsun sanki?” dedi Mumi yüzüne dikkatlice bakarak.
“Şey, biraz, iyiyim aslında, bilmiyorum tam
ama iyiyim galiba.”
Mumi dudağını büzerek Tombit’e yan yan ve
endişeli gözlerle bakarak, “Tammam o zaman…Sanırım uykusuzluktur.” diyerek
konuyu kapatması gerektiğini düşündü.
Biraz daha yol aldılar ve bu süre
boyunca ikisi de hiç konuşmadı. Tombit, içinden düşüncelere dalmıştı ve ‘keşke
hiç kimseyle karşılaşmadan yoluma gitseydim’ diye düşünürken, Mumi sessizliği
tekrar bozdu:
“Eee, şey, nereye gidiyordun?”
“Okula…”
“???...”
“Okul yolu değişti de benim mi haberim
yok acaba Mumi?”
“Bildiğim kadarıyla değişmedi. Ama
tamaaam, anladım, ben seni tutmayayım istersen.” diye muzipçe gülümsedi Mumi.
“Anlamadım?” dedi Tombit şaşkın şaşkın.
“Yani sanırım okulu asacaksın ve önemli
biriyle buluşacaksın sanırım, ben seni tutmayayım, öğretmenlere de söylemem
korkma.”
“Ne? Yok, hayır ne buluşması?”
“Dönem sonu sınavlarına girmemeyi bile
düşünmeni gerektirecek biriyse önemli biri olmalı dedim. “ dedi Mumi. Anlayışlı
bir tavır takındığını belli eden bir yüz ifadesiyle, “Haksız mıyım?” diye de ekledi.
Bir anlık sessizlik oldu. Tombit ağzı
açık şekilde, bir yöneldiği yola, bir öteki yola bakıp durdu. İşaret parmağıyla
yönelttiği yolu göstererek,
“Bi dakka, bi dakka Mumi! Sana
yetişemiyorum, sanırım uykusuzum ve biraz da başım ağrıyor. Öncelikle kimseyle
buluşmayacağım hayır. Okulu da asmayacağım ve sınavlarıma da girmeyi istiyorum.
Okul yolu, bu yol ayrımındandı diye aklıma geldi nedense bir anda.”
Tekrar bir şey diyecekmiş gibi oldu.
Vazgeçti. Omuzları aşağı düştü, gözlerini anlık kapayarak başının arkasını
kaşıdı ve pes edercesine, “Ben en iyisi seni takip edeyim Mumi.” dedi.
“Erken çıktığımıza değsin o zaman, hadi
gidelim öyleyse.” dedi Mumi. Belli ki rahatsız olmuştu ve Tombit ile karşılaşmaktan
pişmanlık duymaya başlamıştı. Hislerini de ayıp olmasın diye belli etmemeye de
çalışıyordu ama Tombit anlayabiliyordu elbette.
Tabi ki onu suçlayamazdı. Bugün
uyandığından beri kendi kendisini bile anlamakta güçlük çekiyordu. Garip
davrandığını ilk elden yine kendisi şahit oluyordu elbette. Ama neden?
Bugün neden diğer günler gibi değildi?
Hasta mı olmuştu? Hayır, genel olarak gayet sağlıklı hissediyordu. Evden mutsuz
ve farklı ayrıldığı için miydi? Hayır, onun etkisi daha farklı duygularını
kırpıştırmıştı. İyi ama neden?
Tombit düşüne düşüne, Mumi de sıkıla
sıkıla yol alırlarken okul tabelasının önüne geldiler sonunda.
“Benim gitmem gerekiyor, arkadaşlar
bekliyordu da…” diyerek rahatlamış şekilde bahçeye doğru koşturdu Mumi.
Uzaklaşırken de “Görüşürüz Tombiiiit, sınavda başarılar.” diye de ekledi.
Biraz gecikmenin ardından, “Tamam, saol, şey,
teşekkür ederim, görüşürüz Mumi.” diye zar zor seslendi Tombit de.
Bahçede gruplar halinde arkadaşlarıyla
takılan genç kibritlerden bazıları garipsercesine Tombit’e ve arkadaşlarının yanına
doğru koşuşturan Mumi’ye bakarak, aralarında fısıldaşıp, Tombit’e göre çok
aptalca gelen -çaktırmadan konuşmaya çalışmak- gibi bir vaziyete büründüler.
Ama Tombit bunları umursamadı. Yine
kafasını karıştıran bir durumla karşılaşmaktan korkarcasına fazla düşünmeden
okul binasına ve bahçesine baktı. Evet, sanırım bir sorun vardı. Ne garip!
Sorunsuz bir gün olmayacağa benziyordu.
Bahçede takılan kibritler, pencerelerden
bakan öğretmenler, diğer okul çalışanları…Hepsini tanıyordu, bu noktada bir
sıkıntı yoktu evet ama…
“Sanırım kafayı yiyorum!” diye afalladı
Tombit.
Okul binası bambaşka bir yapıydı. O
bildiği kendi okulu değildi. Okulun bahçesi de öyle…Tamamen değişik tarzdaydı.
Eski okulu, üç tane genç ağacın tam ortasında kalıyordu ve taş ile odunlardan
oluşan hoş bir yapısı vardı. Bahçesi de okulun etrafında, gene üç genç ağacın
arasında sınırlanmıştı. ”Nasıl yani ya?” diye sesli olarak söylendi
Tombit.
Şimdi karşısında duran okul binası ise
kesilmiş bir ağacın kütüğüydü. Evet bildiğin bir kütük. Kökleriyle halen
toprağa tutunan devasa bir kütük…Muhtemelen çok geniş ve yaşlı bir ağacın
kesilmesi sonucu bu haldeydi.
Bir baş ağrısı, sızı daha…Tombit gözlerini
bir anlığına kapadı ve devasa bir arazide devler tarafından kesilmiş, hayattan
koparılmış yüzlerce kök ve kütük kabilesi gördü. Sanki dejavu yaşamış gibi
hissetti ama hafızasında çakan şimşekler daha öteye ulaştıramadı onu.
Gözünü tekrar açtı ve evet bildiğin
okul binası kesilmiş dev bir ağacın kütüğüydü. Köklerin toprak üstünde kalan
kısımlarında pencereler, süslemeler ve işlemeler vardı. Her biri bahçeye açılan
kalın kök koridorlarıydı. Ortadaki gövdede birleşiyorlardı. Kütük kısmı ise içi
oyulmuş şekilde yapılandırılmıştı. Kabuk kısmı ise pencereler ve kütük
mantarlarından oluşan teraslar ile bezeliydi. En üstünde ise çalıdan korkuluğu
olan geniş bir çatı terası vardı. Üç katlı bir kibrit okuluna dönüşen kesilmiş
bir ağaç…Etrafındaki bahçe ise kütüğün etrafını saran ince köklerin oluşturduğu
bir çember şeklindeydi.
Aklını mı yitirmişti Tombit? Neler
oluyordu? Kendisine bir şey oldu da ona kimse çaktırmıyor muydu yoksa? Bu
durumu anlamalıydı. Anlamak için araştırmalı ama kimseye de belli etmemeliydi.
Evet kesinlikle kimseye -dostlarına bile- çaktırmadan yavaş yavaş öğrenecekti kendisine veya etrafına neler olduğunu.
Ama önce herkes gibi ‘normal’
davranmalıydı. Ondan da önce arkadaşlarını bulmalıydı.
>>> DEVAM EDECEK >>>